İçeriden Dışarıya
Telefonu sevmiyorum. Yaşamımda bir çok şeyi yapmak zorunda olduğum gibi, telefonu da sadece kullanmak zorunda kalıyorum.
Zararsız bir yalnızlık büyütüyorum beynimin bir yerlerinde. Şu an bir oda ötede duruyor o gri nesne, yanıma bile getirmek istemiyorum. Oysa biliyorum; çalsa, bu masadaki işimi gücümü bırakıp, o şeyin alıcısını kaldırmak zorunda kalacağım.
Bütün bu hoşnutsuzluk dolu tavırlarıma karşın, yine de bir oda ötemde olduğunu bildiğim telefonun çalmasını istiyorum içten içten. Belki birilerince hatırlanmak isteğinden, ya da bir insan sesi duymak arzusundan.
Hiç çalmadı telefon. Zaman zaman gidip o çizgi film köpeklerinin ağzındaki kemiklere benzeyen nesneyi parmak uçlarımla tutup, kulağıma dayıyorum: “Belki bozulmuştur falan diye.” Ama yok, çalışıyor; kulağıma derinlerden hiç değişmeyen bir ses geliyor. Tekrar oylumuna koyuyorum almacı.
Telefon numaralarını yazdığım kağıt parçacıkları yanımda duruyor. “Kalkıp ben mi onları arasam acaba? ” diyorum. Sonra, xx’larla dolduruyorum; kapatıyorum bu düşüncemin üstünü. Öyle ya, hep aramak olmaz, aranmalı da insan. O kız da aramadı. Acaba ne oldu? Annesi mi yasakladı, babası mı evde, kahveye gitmedi? Ama ben olsam, mutlaka bir yolunu bulur arardım. Ayak parmaklarımla bile çevirebilirdim tuşları ona ulaşmak için. Olsun, varsın aramasınlar. Zaten...
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta