Neresinden tutayım acılarının
Hangi açık yarana merhem olayım
Baştan başa ilaca kessem
Kollarım nehir olsa, yıkasam seni
Gözlerim değdiği yeri öpse,onarsa
Heybemde ne varsa dünden, bugünden
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Anne kollarımla sarıp gövdeni
Sevgili kalbi olup çarpsam elinde
Kavgada savrulan yumruğun gücünde
Sarssam seni
evet,güçlü..
çok hoş bir şiir bu sevgili Uluç!...insanın üşüyesi geliyor büyüyen ve saran eller gördükçe...sayın Sinyali'nin yazdığı değerli yorumları okurken rastladım bu şiirinize ve çok sevdiğim yakından da tanıma fırsatı yakaladığım rahmetli Metin Eloğlu ile ilgili bir anımı anlatmak istiyorum sayfanda,izninle;
yıl 1969,aylardan Haziran,yer İstanbul..ben henüz 19 yaşımda şiir talimleri yapan bir deli:))))) o yıllarda Güney Sanat Dergisini çıkartan,bir çok şiirimin yayınlandığı dergi editörü Atıf Özbilen'le birlikte Metin Eloğlu'nun Beşiktaş'taki evine gittik.İnönü stadyumuna çok yakın bir yerdeydi evi ve alt katta oturuyordu.bizi,çalışma odasına aldı. çalışma odası resim atölyesiydi aslında...resme ilgim olmadığı için ne tür resimler yapıyordu hatırlamıyorum;sanırım daha çok sulu boya.
odanın ortasına koyduğu küçük bir sehpa üstünde kadehi,rakı şişesi mezeler vardı.hem içiyor,hem resim yapıyordu.orta yaşı bir hayli geçmiş olmasından dolayı babam gibi göründü bana...şiirden,dergiden,resimden konuşuldu genellikle;daha doğrusu iki sanat adamı konuştu ben dinledim:))))derken,öğle vakti geldi..Metin bey dolapta bulunan zeytinyağlı barbunya ve pilavdan oluşan öğlen yemeğimizi de yedirdi bize.
yemekten sonra 'düdüklü tencere' adlı kitabından şiirler okudu ve bir tane de imzalayıp bana verdi bu kitaptan...
bir kaç gün sonraki Taksim'de resim sergisinin açılışına davet etti bizi,ayrıldık.
Sergi açılışına da gittim Atıf beyle beraber...onu iki kez görmüş olmaktan dolayı son derece mutluyum şimdi...
şiirimi mayalayan ellerden biriydi o!.
mekanı cennet olsun...
kutluyorum saygı ve sevgilerimle...
bu gece ateşböç-ü-kleri ne çok
ey yol
eski bir evin kapısında asmalı kilit
elleri/n
....
iki şehri birbirine bağlayan
O hale gelişin dizelere girmemiş önceliği bulunmakta. 'Neresinden tutayım acılarının' dizesiyle şok giriş şaşırtıcılığı dikkatimi çekti, belki öyle anlamışımdır. O hale nasıl gelmiş ki... Artık nasıllığını istediğiniz gibi düşünebilirsiniz, ancak bir dışbükey küçültmesinin maharete sayabilirsiniz.
Bilirsiniz dışbükey sıkıştırması küçültür, içbükey büyütür, dışbükey dünya çoğunlukla doğru görünür, içbükey hem büyütür hem ters yapabilir. Ben bu içbükey öfkeye bulaşmak istemem.
Baştanbaşa ilaca kessem/kollarım nehir olsa, yıkasam seni' bir içbükey ululuğu.
Gözlerin her gördüğü yerin sevip tersliğinin giderildiği yer cennet olsa gerek. Öylesi bir büyünün bir kaynağı içbükey öfkeden doğalibir.
Böyle bir aymazlıkta, yüze haykırışın şiddeti tokat da değil hatırlı bir yumruk. Acıları nereden toplayıp biriktirtiği bilinmeyen, içbükeyin görünmeyin eğrilerinde doğrulanmakta. Kırılmasından büyük endişe duydum. Sonucunu düşünmek istemiyorum.
Geçenlerde televizyonda dinlediğim bir yorumda çok sevdiğim bir şair, Metin Eloğlu'ndan söz edilmişti.
Cumhuriyet dönemi modern şiirleri, farklı kollardan akan ırmaklar olarak yorumlanmakta ve bu kollardan birisi olan ''halka yaslanan'' şiirlerin de iki kola ayrıldığı söylenmekteydi bu konuşmada.
1.Halkın davasına, 2. Halkın zevkine dil olan şiirler olarak yapılan tasnif sonrasında, bu iki kolun Metin Eloğlu'nda birleştiğini söylüyordu konuşmacı..
Metin Eloğlu şiirleri modern zamanlarda insanımızın yüzeysel ilişkilere doğru kaydığını vurguladı.
Ayrıca,mutluluğa araç olan şeylerin amaç haline dönüşerek mutsuzluğa yol açtığını göstergeliyen şiirler yazdı da diyebilirim Eloğlu için..
Bir şair, O'na öykündüğünüz ölçüde yüreğinizin kimyasında yer alır ve bu manada yüreğimin bir parçası bildiğim Metin Eloğlu 'nun insan olarak bizlere biçtiği portrenin, böyle bir ihtara Sn Uluç Un son dizelerle yaptığı ihtara ihtiyacı vardı..
Sn Uluç 'un Sev kendini! ! yumruğunda aslında ''Seç kendini'' ihtarı da var..
Eloğlu'ndan bunca söz etmişken bir şiirini ve bir seçimini yazalım bari..Bu ''içbükey öfkenin ''düğümü nerelerde atılır bir görelim
Hiç bir siyasi söylem mülahazasına takılmadan ifade edersek, gelir dağılımı dengesizliğinde bizleri bir asıra yakın bir sürede dünya şampiyonu yapan şartların oluşturduğu '' içbükey öfke'' den dem vuralım..
SOFRA ADABI
Metin Eloğlu
Keşkek şu kazanda kaynar, benim bildiğim;
Şu güveçte helmelenir fasulya.
Kuzu şu kadar ateşte çevrilir;
Tuzlama şu tabağa konur ille..
Yumurta şu sahana kırılır.
Çorba mı? Çorba şu kaşıkla içilir tabii,
Hoşaf bu kaşıkla..
İster uskumru olsun, ister kolyoz,
İster orkinoz, ister hanos;
Balık şu bıçakla kesilir..
Şarap siyahsa şu kadehe konur elbet,
Beyazsa bu kadehe
Yavan ekmeği nasıl yersen ye...
Şiir bitti dostlar.. gelin şimdi mümkünse, ''Kör olasın suzan, suzi ''yanıklığına yönelmeyin...
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta