Kandilli Bahçe civârında,
Hicran nâmına inşa olunmuş,
Nev-icâd kasrın kandilleri
Bir anda yandı idiler...
Yüreğimin doruğundaki rasathane,
Bir bulut şekline girerek sizin,
Gitiğinizi henüz kaydetmişti ki;
Bir Frenk Madam, şapkası siyah tüllü,
''Monte Griso'da neler oluyor Tanrım'' dedi
Uzun, soluk yüzünde,
Birer faltaşıydı gözleri...
İcadiye'de birşey olduğu yoktu
O gri dağda âh Grili Çocuk,
Fatin bir râsıt gibi elem,
Sizi izlemekteydi, hâdise bu.
Siz epeyce mesafe katetmişken,
Elem, rasat mahallinde, mağrurdu.
Bense tırmanıyordum ona doğru.
Tek gerçek, tepedeki hindibalar,
Plantagolar, çamlardı bir de
Siz bile gerçek değildiniz....
Ey Azizem niçün halkedildiniz?
Hem, affınızı reca ederim ama kimdiniz?
Sinâ-yı kahra ayak basmamışken Hâşim Bey, henüz
Monte Griso'ya doğru yükselerek,
Oradan... Oradan kaybolmayı,
Kimden öğrendiniz?
Dağlara dayanmazken eninime,
İcadiye nasıl tahammül eder Çocuk?
Cevabı mümkünse lütfediniz.
Kayıt Tarihi : 16.4.2003 15:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)