,
Belki hiç bilmeden galipleri ve yenilenleri, onlar gibi, sözleri hava boşluğuna salıp
kulaklara, alıcılara dağıttıkça “her şeyi yaptım, anlattım, denedim, diyecekti.”
Biliyordu ki; kötü, insana yakışmıyor dediği zalimlikleri ve zalimliğin kurbanı
olmayı belki hiç bilemeyecekti. O kötülükle yüzleşmeden, kendi olabildiğince
karşı oluyordu şiddete.
Neden şiddete karşı olanlarda şiddete yönelir, neden daha kötüsüne
Gidiyorlar neden diye düşündü, sevgilisinin gözleri dudakları aklına geldi
Belki de sevgili tekti, isimlendirilmemiş, şekillenmemiş, görünür, yaşanırların
tümü bir sevgili ediyordur, tekleştirip kendine sevilebilir birini mal etmek
egoistlik değilmiydi. Yaşadığı güzel şeyleri neden bir başkası yaşamasın,
neden onun güzel ve değerli bulduğu şeyleri bilmesindi. Anladı ki sevgi
keşfedilir şeylerin en güzellerinden biriydi. İçinden sözler verdi, incitmeden
yaralamadan sevebilmek neydi onu öğrenecekti, hem artık geceler kısalıyordu
bahara dönmüştü yüzünü mevsim, varlığını kutsuyordu.
Sevgili bekleme saati;
Akşam en sevilen saatlerse, ayrılığın günlük kopuşlarında saati diyordu.
İtemediği zamanı hem yaşıyor hem yaşanacaklar için canı sıkılıyordu.
Sesini duymak isterdim;
Düşündü bir süre, çocukları kadınlar kadınları adamlar uyutmalıydı
En tatlı uykular göğüse yaslanılıp uyunanlar dedi. Vücutların dokunduğu
Yerin, hele bulundukları yer soğuksa birde, bir güzel sıcaklıkla nasıl
Kaldığını, sırtı açıkken elini dokunduğu yerlerin alazlanıp, geri kalan
Yerlerinin serinlikten nasbini aldığını nasıl anlatırdı. Hep yaşanmalı
Diyordu tanrısı, uzandı alnından öptü, sanki nefes almadan uyuyordu.
En güzel müzik göğsünde uyurken kalbinin sesiydi biliyordu. Dil
Artık cümlelere aracılık etmese de olurdu. Zaten konuşabiliyorlardı.
Huzur tarifi sıcaklığın sayfalarına yeni çocukların adları kadar
Renkli harflerle yazılıyordu.
“gidecek bir yerin var mı! ? “
hep kalbin çıkıyor köşe başlarında, sokaklar damar damar, öyle sıcağında
değil, güneşli topraklarda, sabah saat on civarı sıcaklığını anlatıyordu.
O çevrede sevdiğin ağaçlar, çiçekler, sular, böcekler çıkıyordu karşıma.
“gidecek yerim varmış, kalacak yerimde” buldum diyordu.
20 dakika sonra;
Film bir erkek melekle bir kadın doktorun öyküsünü anlatıyordu, nelerden
vazgeçebiliyordu insanlar, melekler neden vazgeçer hiç bilemeyecekti.
Gelecek insanı kokuyla büyütüyor dedi, korkuya büyüyor insan, korkmaya…
Kendine büyüdükçe doldurabiliyordu içinin boşluklarını, seviyordu, gülüyordu.
Doldurdukça boşlukları genişlemeye başlıyordu, artık biliyordu ki hiçbir boşluk
Dolmuyordu, sonsuzluğa doğru ilerliyordu. İçinin sesinin bir yerlerde duyulduğunu
Biliyordu, o ses boşlukta kuşlar kadar özgür karanlığı ve kötülüğü delerek
İlerliyor,ekmek kokusunu, su, sevme kokusunu burnuna taşıyordu.
Sonrası ve ertesi yıl;
Geçmiş zaman sevgilerini düşünüp çocukça gülümsedi. Özlüyordu elbette
Güzel günleri ve güzel sevgileri, Çayından yudum aldı, yazmayı bıraktı.
Bekliyordu kar yağacaktı.
Şa yılı /
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 14.3.2007 16:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!