İbret Alda Gel Şiiri - Sezayi Tuğla

Sezayi Tuğla
1645

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

İbret Alda Gel

Gece soğuk, dağ başında kalmışım,
Bir odada tek başına kal da gel.
ANKA’nın yumurtasını çalmışım,
Git, kümesten bir yumurta çal da gel.

KÖROĞLU’nun bineğinde nalmışım,
ANZER yöresinde ender balmışım,
GÜNEŞ’e dek uçurtmamı salmışım,
Hadi, beş-on metre sen de sal da gel.

Sen bilmezsin, ne değerli malmışım,
SÜLEYMAN’a ÇİN İPEĞİ şalmışım,
Okyanusta beş bin metre dalmışım,
MARMARA’da iki kulaç dal da gel.

İşte böyle, en iyi hep bizleriz,
Eksik yönümüzü saklar, gizleriz,
Başkasının kusurunu izleriz,
Son sözüm şu; bundan İBRET AL DA GEL.
(TEMMUZ 2006)

Sezayi Tuğla
Kayıt Tarihi : 30.10.2012 14:17:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


YARGISIZ İNFAZ Derler ki; “dünyada yaşamış ve yaşamakta olan bütün insanların akıllarını bir araya toplamışlar ve herkese, bir akıl seçmelerini söylemişler. Herkes yine kendi aklını seçip almış.” Biz insanlar genellikle hep en iyisini biliriz, en iyisini yaparız, en iyisini düşünürüz, en haklı biziz, en doğru biziz vs. vs. Herhangi bir şekilde yanlışımız veya yanılgımız ispat edilmiş olsa bile, mutlaka ona da kendimizi haklı çıkaracak bir sebep yahut bir bahane buluruz. Bu ayrıcalık birey olarak olduğu gibi, topluluk, memleketçilik, ırkçılık, ülkücülük gibi kavramlar için de değişmez. “Benim ailem en iyidir, benim ırkım en üstündür, benim ülkem en güzeldir” gibi. Bunları istediğimiz gibi çoğaltabiliriz. Hırsız da olsak, katil de olsak mutlaka kendimizi avutacak bahaneler buluruz. Bu, insanın fıtratında vardır. Birisine kafayı takmışsak, mutlaka onda bir takım eksiklikler, kabahatler bulmaya çalışırız. Kendimize aynada bakıp, çeki-düzen vermemiz gerekirken, başkasının elbisesinin kırışıklığını, saçının dağınıklığını sorun ederiz. San ki, dünyada bir şeyler ters gidiyorsa, bütün kabahat karşımızdakinin gözünün eğriliğindendir. Yıllar önce bir yerde okumuştum; Köyde yaşayan birisinin, devamlı kullandığı baltası kaybolur. Her tarafı arar ama baltasını bir türlü bulamaz. Baltasının kesin olarak çalındığına şartlanmıştır. Bir türlü ısınamadığı komşusunun büyük oğlundan şüphelenir. Baltayı, çalsa çalsa komşusunun büyük oğlu çalmıştır. Ne zaman o çocuğu görse nefsi ön plâna çıkar, delikanlının her hareketinde hırsızın emarelerini görür. “Hele şu yürüyüşe bak, baltayı çaldığı nasılda belli, beni görünce adeta tedirgin oluyor. Bakışları da kendini ele veriyor. Davranış ve mimikleri de yapmacık. Evet evet, hırsız kesinlikle o, ben duygularımda yanılmam.” Aradan kısa bir zaman geçer, adam samanları kaldırırken, baltasının yıkılan saman balyalarının altında kaldığını görür. Yani, biricik baltasına artık kavuşmuştur. Daha önceki düşüncelerinden mahcup olur. Artık komşunun oğlunun üzerindeki bütün hırsızlık emarelerinin hepsi kaybolmuştur. Çocuğun hiçbir hareketi şüphe arz etmez. Adamın gözünde çocuk masumiyet timsali olmuştur. (Keşke, hepimiz hatalarımızı kabullenip, içimizde bu pişmanlığı duyabilsek.) Ülkemizdeki huzursuzlukların birçoğunun sebebi bu YARGISIZ İNFAZ değil mi? Suni olarak oluşturulan kamusal alanlar, görülen “irtica” kâbusları, bölünme tehlikeleri, gelecek kaygıları, işsizlik, fakirlik gibi ne kadar fobilerimiz varsa, bunların birçoğunun altında ön yargılarımız vardır. Ne zaman bu önyargılardan kendimizi sıyırırsak, o zaman toplumsal huzura daha çabuk kavuşuruz.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sezayi Tuğla