Pencerenin dışında bir hayatın olduğuna inanıyorum. Ama bu karanlık odada,vazgeçemediğim,hatta öyle değil,tam olarak sinsice kendine çeken anlamlı bir uyumluluk var kendimle. Bir de şu var ki,insanların ve doğanın arasına karışınca bir cesetin beni izlediğini görüyorum.! Bu dışarı çıkarken içeride bıraktığıma çok benziyor. Çünkü ancak böyle inandırıyorum kendimi bir hayatın varlığına.
Bilmek sadece beynimin zırvası,ama bilinmezlik ruhumun gerçeği.
Yaşayamıyorum ve ölemiyorum. Sırf dünyayı bu yüzden seviyorum.
Bir kadın,dudağının kıyısına çektiği sessizlikle güzeldir. O'nu anlamak için konuşması gerekmez.
Sakallarını uzatmış,
üşüyen kuşlara.
Ne anlarsınız diye de bir şiir okuyor,
kalbimi,
kaybolmuş kuşun yokluğunda kalbimi.!
Çok acelesi vardı gitti dünyadan. Geride kendinden başka hiç bir şey bırakmadı.
Bugün gitmek için dünü bekleme zorunluluğu yoktu. Aceleliğine o kadar çok şey sığdırmıştı ki;
Her gün karşımda durur,durmadan beynime paslı çivi gibi çakılır,çay demler,kitap okur,gitmediğimiz yerlere gider,şarkı söyler,kediyi sever,aynanın karşısında ıslığı ve saçlarının ıslaklığı.
Akşam olur uyumaz,sabah olur kalkmaz.. Ama o günden sonra hiç görüşmedik.
Sahi, bir insan kendine bu kadar merhametli olabilir mi?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!