ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Devamını Oku
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.




Bu dünyada insan doğar, büyür, aşık olur, evlenir; yalandır. Bey olur, paşa olur, padişah olur; yalandır. Yaşlanır, ölür; yalandır. Tekrar dirilir; yalandır. Huzur-u Mahşerde Allah'ı görür.
İşte O, GERÇEKtir.
O anda DİN de kalmaz, İMAN da...
İMAN, gaybadır.
Bu dünyada din de iman da gereklidir. İlk şarttır hem de!
Yeter şart değil
Fakat gerek şartlardır.
DİN de İMAN da vasıta...
O da bambaşka bir kıyamet zaten
''Ariflerin dîni olmaz'' dediğinde Muhyiddin-i İbn-i Arabî,
Bilen de bilmeyen de konuştu.
Gerçekte ne söylediğini ise sadece o ve onun olduğu yerde olanlar biliyordu.
Asaf Halet Çelebi, şimdi sağ olsaydın sen de bir iki şeyler yazmak ister miydin bu şiirinin altına, yoksa güler geçer miydin? Merak bu ya, sadece merak ettim.
SENMİŞSiN
Kabuğum çatladı, içim Senmişsin!
Kendim zannettiğim biçim, Senmişsin!
Sence şekillenmiş, Seni demişim
Varlık Senmişsin, ben hiçim, Senmişsin!
Onur Bilge
Doğrudur. İMANa gerek kalmayan zaman da vardır. O an gelince, arada, en gerekli vasıta olan İMAN dahi kalmaz.
Onur Hanım, Sinyali'nin olayı çektiği yerde (işime gelmediği için böyle söylüyorum) değil bir gönül, bireye ait bir kimlik de yoktur. Bu bakımdan söylediğinde bir yanlışlık yok. O, şiiri bütüncül bakışla benden farklı ele alıyor ve şâirin haberdar olduğu bu sürecin sorgulamasında olduğunu söylüyor. Şâiri hâl beyan eden biri durumundan çıkarıp sondaki sorgulamaya bu gözle bakarsak beni tedirgin eden aykırı anlam da düşmüş oluyor.
Dikkat ettiyseniz ''Terk-i terk'' ile giriyor konuya Sinyali. Ama ona göre şâir fenafillahta (olarak, gibi) konuşmuyor, şâir fenafillahtan (hakkında) konuşuyor.
Bu en üst düzeye giden yolda kalbin kaabiliyetince yürünür, nihayet, vasıl olunduğunda (mademki vasıl olunmuş ve vasıtaya gerek kalmamıştır, vasıtanın kendisi de vuslata engel bir put haline geleceğinden) gönül de kimlik de terk edilmeli ve O'nda yok olunmalıdır.
Bunda hiçbir anormallik yok.
Fikret Bey, size kırılmadım ben.
Muhabbetle.
(Biz bu işin edebiyatını yapıyoruz tabii. Yaşamak bambaşka konu.)
Gönülle gidilir, Allah Yolunda
Kalbinin üstünde yürüyeceksin
Bir bilsen, neler var yolun sonunda!
Kalırsan, toprakta çürüyeceksin.
Bir şiirimden...
Sinyali hocam; ellerinize sağlık...
bu şiirin şerhinde geliştirdiğim putları da siz kırdınız...
muazzam bir detay bakışı....
şiirin içine içine girme...
benim ''framework'' nazariyesi teferruat diye geçerken siz o teferruatla aslını bina etmişsiniz...
Mehmet Hocam;
o hocalar listesinin en baş kısımlarına kendinizi ilave ediniz...
beni de çıkarırsak sayıyı muhafaza etmiş oluruz...
Selçuk Hocam;
biz sizi taşımıyoruz...
o listeye baktığımda aşağıdakiler düşmesin diye onları çekmeye çalışan gönül ehli bir Selçuk Bekar görüyorum ben...
yorumlarıyla katkı sunan herkesin emeğine sağlık...
Şahit olduğum bir olayayı aktaracağım:
Bir erenin sohbetindeydik. Erkekler salonda, bayanlar odada... Arada bir cam ve tül var. İçerisi görülüyor, konuşulanlar da net duyuluyor.
Herkes dersinin gereği görmesi gereken zuhuratı anlatıyor ve dersi yükseltiliyor. Gençlerin hızla yol aldığını fark eden ak saçlı, ak sakallı bir adamcağız, erene:
'Ne yapsam dersimi geçemiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Gençler nasıl geçiyor bu dersleri efendim?' diye sordu. Ağlıyordu. Eren:
'Seveceksin, efendim! Aşkla seveceksin! Bir kadını, gerekirse... Ağacı, taşı, kuşu, böceği... Bu yolda aşkla ilerlenir. Gönlün kurudu mu, ders geçemezsin!' dedi.
Çarpıcı, değilmi? Ama gerçek!
Bu yol, AŞK YOLUdur. Mevlananın yolu, SEVGİ YOLUydu.
Bu şiir ile ilgili 132 tane yorum bulunmakta