Saatler, ehrama bürünmüş süküt.
Yıllar, maziden gelen yaralı yorgun savaşcı.
Beşer, günahlarıyla ölümü hak eden mahluk.
Güneş, demir parmaklıklar ardında idam mahkümü.
Toprak, taze kan ister her gün ve alır.
Ve ötelerde Tanrı bekler terazisiyle, sırat köprüsüyle
Yalnızlığın iklimindeyim ve yağmurum sensizlik
Hicran,yine ekti yüreğime mülevves tohumlarını
Hayat,habis duygularla işkence etmekte sevdiğim
Yollar nankör olmuş getirmiyor beni sana
Ve bu sensizlik sevdiğim,ümitlerimi,hayallerimi bile;
Darağacında acımasızca sallandırıyor.
Hangi rüzgâr gider? Götürsün beni âdeme;
Çıplak.. sürgün.. Kasavetle… Sorgusuz sualsiz.
Yalnız günahım kalsın bu mülevves âleme;
Al, al yokluk, varlar âlemi ehemmiyetsiz.
Hasrete çivi çaktım, sensizlik acısında,
Gözden düşen her damla toprağa adın yazdı.
Rüzgarda Kayboldu aşk, hasretin yamacında,
Soldu elimdeki güller derde yenik kaldı.
Yüreğim sürgünde sevdam perişan
Bu bitmez yollarda ağlar dururum
Kanadım kırık eririm an be an
Çaresiz gözlerle bakar dururum.
Üzüntüler birikiyor sancılı yüreğimde yumak gibi…
Günahlar gölgemde şivekar gibi…
Vehim gözlerimde güneş gibi…
Ve ümitsizliğin darağacında sallanıyor duygularım her gün
Ölümsüzmüş gibi…
Güneş, kurut artık, ruhumun günah yaşını,
Mutsuzluk, bitir kalbimle kasvet savaşını,
Ayna, yüzüme bakta ağla, paylaş acını,
Tanrım, bırak beni ben yoklukların malıyım,
Sar yokluk kollarına sende şefkat bulayım,
Hayat senle başladı sen yaktın ışıkları
Karanlığı gündüz yapan sensin öğretmenim.
Sizler ki gönüllerin sönmeyen sevdaları,
Nurlar üstüne nur katan sensin öğretmenim.
İlimle ıslat beni sırılsıklam olayım,
Hayat muharebe ve ben mağlup
Galibiyete hasretim, akıbetim belli mevt
Yine meçhul karanlıklar yine bitmez tecessüsler
Bu kaçıncı vedalaşma sevgilerle, ümitlerle…
Bu kaçıncı “elveda” deyiş yorgun dünyaya
Uzaklık ayrılığı,
Ayrılık hüznü…
Hüzün ise insana;
Dertleri anlatır.
Yükseklik korkuyu,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!