Uzandıkça uzanmıştı ateşin dili
Vakit tık tık geri sayarken mancınıkta
Çatır çatır hüküm sürüyordu alevler
Ve rüzgâr bile giremez oldu artık
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Devamını Oku
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
ŞİİRİN HİKAYESİ
Babiller; çok puta taparlardı; İbrahim (Peygamber) bir gün, put haneye girdi, en büyük put hariç tümünü kırdı.
İbrahim’i sorguya çektiler. Sen mi kırdın, kim kırdı, Dedi ki, en büyük putunuz duruyor gidin sorun ona kimin kırdığın söylesin o görmüştür.
Dediler ki o nerden bilsin; nasıl görsün demeleri üzerin o zaman siz buna niye tapıyorsunuz deyince.
Firavun’un emriyle yakılacak en büyük ateşe atılma cezası verildi.
Yaşlılar ve hastalar da dahil günlerce dağlardan, ovalardan odun topladılar. Dağ gibi ateş odunu hazırladılar.
Yanması günler sürecek ateşi törenle yaktılar; İbrahim’i ateşe atacaklar.
Nasıl edelim bunu ateşin tam ortasına atalım derken; insan kılığında şeytan geldi; daha sonra savaşlarda, tonlarca ağırlıktaki taşları kilometrelerce uzağa fırlatacak mancılık yapımını tarif etti, yaylı sistemle fırlatın gitsin ateşin göbeğine diye sevinçle projeyi izah etti gitti.
İbrahim’i çırılçıplak edip, ellerini boynunun arkasından, ayaklarını da iple bağladılar. Mancılığa koydular orada cezayı bekliyor..
Firavun; büyük bir şölen hazırlattı; insanlar içinde her türlü zevki barındıran bu eğlenceye daldılar. Firavun’un emriyle mancılıkla ateşin tam ortasına atılacak İbahim;
İbrahim öylece bekliyor;
İki melek Ya Rabbimiz bize izin ver gidip İbrahim’i o ateşten alalım , Mevla dedi; gidin; kabul ederse yardım sağlayın, yoksa gelin.
İlk melek gitti, İbrahim sana yardıma geldim dedi, seni kimsin diye sordu; ben rüzgarları yönetmekle görevli meleğim dedi. Yardım istersen bu ateşi anında söndürürüm dedi. Teşekkür ederim istemem dedi İbrahim.
İkinci melek gitti; aynı görüşme ben bulutları yöneten meleğim dedi; eğer istersen burayı bir anda deryaya çeviririm dedi teşekkür ederim. Dedi ona da..
Geri döndü geldiler.
Cebrail; en büyük melek, ruhsat istedi Yaradan’dan dedi Rabbim izin ver İbrahim’i bu ateşten alayım.
Aynı talimat Cebrail için de meri oldu, git yardım istiyorsa al gel.
Milyar kere milyar ışık yılı uzakta arştan bir kanat süzmesi ile bir anda İbrahim’in yanına geldi.
İbrahim ben Cebrail, sana yardıma geldim, yardım ister misin?
İbrahim dedi ki; niye beni o görmüyor mu, ben senden ne isteyeyim. Cebrail.
Bizim Anadolu deyimi ile baba yiğidi gördün mü; şimdi biz olsak, yahu daha duracak zaman mı, diri diri yakacaklar, ayağınızı öpeyim kurtarın beni buradan.
Mancılık havalandı; ateşe gidiyor İbrahim sadece şunu söyledi;
HASBİNALLAHU VE Nİ’MEL VEKİL.
Türkçesi “Allah bana yeter; o ne güzel bir vekildir”
Dağ gibi yalım yalım alevlerin üstünden uçarken; azıcık boynu yandı, boynundaki ve ayağındaki ip yanarak çözülmüştü.
Canavar gibi uğuldayan o koca ateş; KAİNATIN MALİKİ’NDEN ŞU TALİMATI ALMIŞTI.
İbrahim’i yakma; onu taze çimenlerle karşılayın.
Firavun izledi İbrahim ateşin ortasına gömüldü, eğlence oldukça çılgınlaştı, zevklendiler.
Ateş taze çimenlerle İbrahim’i karşıladı, yerden tatlı bir su kaynıyordu;
İbrahim çırılçıplak örtünmek istedi, yumuldu. bir fındık kabuğuna sığacak kadar çok zarif bir ipek gömlek geldi cennetten..( o gömlek Yakup Peygamber ve daha sonra Yusuf Peygamberin gömleği olacaktır.)
İbrahim namaza durdu;
Bir hafta geçti aradan ateş küle dönmeye başladı, Firavun; İbrahim’in atıldığı yere baktı; ne görsün bir çimenlikte namaz kılıyor.
Nasıl olur bu dedi. Nasıllllllll çıldırmıştı.
Ama olmuştu;
İşte;
HASBİNALLAHU VE Nİ’MEL VEKİL.
Buna İbrahim’in duası derler..
Vahdeti vücut mertebesi.
İlla ateş riski değil her darda kalan kula o gün bu gün çok güçlü bir duadır.
Yine derler ki; (bu kısım biraz yorumdur)
İbrahim o çimenliğe vardığında; orada dünyanın en büyük gülü açmıştı.
Bu mekan (bu kesindir) Şanlıurfa’daki balıklı göldür.
O devasa gülün dalında da bir bülbül vardı.
Bülbüle orada gül olduğu bildirildiği için derler ki, bülbül de İbrahim refakat etmişti.
İşte edebiyatımızdaki gül ve bülbülün metaforunun doğduğu yer tam da burasıdır.
İnan, inanma karışmam.
İşte, şiir esasen;
Bir duygunun en sıkıştırılmış hali olmalıdır, roman ise en geniş açılımıdır.
Ne demek istedik.
Bizim şiirimiz işte bu kıssaya istinat eder.
/
Uzandıkça uzanmıştı ateşin dili
Vakit tık tık geri sayarken mancınıkta
Çatır çatır hüküm sürüyordu alevler
Buradaki ateşin dili, Firavun’un kibri ve zalimliğidir.
/
Ve rüzgâr bile giremez oldu artık
Ateşi alkışlamaya girenlerin arasına
Biri şelale gibi akmaya başladı birden
Bir ırmak denizle buluşuyordu sanki
/
Öyle bir kalabalıktı ki, ateşi bir insanı yakmayı kutluyorlardı, o kalabalıkta rüzgar bile yer bulamıyordu insanların arasından geçmeye.
/
Gülün nardan hasıl olduğunu sezince
Mucizenin dalından havalandı bülbül
Kanat süzdü aniden duraksadı yanımda
Dumanlı görünce; beni ateş sandı birden
/
Dedik ya; kocaman gül açmıştı ateşin bağrında ve dalında da bülbül vardı.
Ben de şiir zemininde izlerken;
Şiirin başından duman tütmeye başladı, bülbül beni ateşten bir gül sandı birden. İlhami
Şiirinizin muhtevasından pek bir şey anlayamadım ama yazanın yazmakta elbette vardır bir muradı diyor hayırlı çalışmalar diliyorum.
ŞİİRİN HİKAYESİ
Babiller; çok puta taparlardı; İbrahim (Peygamber) bir gün, put haneye girdi, en büyük put hariç tümünü kırdı.
İbrahim’i sorguya çektiler. Sen mi kırdın, kim kırdı, Dedi ki, en büyük putunuz duruyor gidin sorun ona kimin kırdığın söylesin o görmüştür.
Dediler ki o nerden bilsin; nasıl görsün demeleri üzerin o zaman siz buna niye tapıyorsunuz deyince.
Firavun’un emriyle yakılacak en büyük ateşe atılma cezası verildi.
Yaşlılar ve hastalar da dahil günlerce dağlardan, ovalardan odun topladılar. Dağ gibi ateş odunu hazırladılar.
Yanması günler sürecek ateşi törenle yaktılar; İbrahim’i ateşe atacaklar.
Nasıl edelim bunu ateşin tam ortasına atalım derken; insan kılığında şeytan geldi; daha sonra savaşlarda, tonlarca ağırlıktaki taşları kilometrelerce uzağa fırlatacak mancılık yapımını tarif etti, yaylı sistemle fırlatın gitsin ateşin göbeğine diye sevinçle projeyi izah etti gitti.
İbrahim’i çırılçıplak edip, ellerini boynunun arkasından, ayaklarını da iple bağladılar. Mancılığa koydular orada cezayı bekliyor..
Firavun; büyük bir şölen hazırlattı; insanlar içinde her türlü zevki barındıran bu eğlenceye daldılar. Firavun’un emriyle mancılıkla ateşin tam ortasına atılacak İbahim;
İbrahim öylece bekliyor;
İki melek Ya Rabbimiz bize izin ver gidip İbrahim’i o ateşten alalım , Mevla dedi; gidin; kabul ederse yardım sağlayın, yoksa gelin.
İlk melek gitti, İbrahim sana yardıma geldim dedi, seni kimsin diye sordu; ben rüzgarları yönetmekle görevli meleğim dedi. Yardım istersen bu ateşi anında söndürürüm dedi. Teşekkür ederim istemem dedi İbrahim.
İkinci melek gitti; aynı görüşme ben bulutları yöneten meleğim dedi; eğer istersen burayı bir anda deryaya çeviririm dedi teşekkür ederim. Dedi ona da..
Geri döndü geldiler.
Cebrail; en büyük melek, ruhsat istedi Yaradan’dan dedi Rabbim izin ver İbrahim’i bu ateşten alayım.
Aynı talimat Cebrail için de meri oldu, git yardım istiyorsa al gel.
Milyar kere milyar ışık yılı uzakta arştan bir kanat süzmesi ile bir anda İbrahim’in yanına geldi.
İbrahim ben Cebrail, sana yardıma geldim, yardım ister misin?
İbrahim dedi ki; niye beni o görmüyor mu, ben senden ne isteyeyim. Cebrail.
Bizim Anadolu deyimi ile baba yiğidi gördün mü; şimdi biz olsak, yahu daha duracak zaman mı, diri diri yakacaklar, ayağınızı öpeyim kurtarın beni buradan.
Mancılık havalandı; ateşe gidiyor İbrahim sadece şunu söyledi;
HASBİNALLAHU VE Nİ’MEL VEKİL.
Türkçesi “Allah bana yeter; o ne güzel bir vekildir”
Dağ gibi yalım yalım alevlerin üstünden uçarken; azıcık boynu yandı, boynundaki ve ayağındaki ip yanarak çözülmüştü.
Canavar gibi uğuldayan o koca ateş; KAİNATIN MALİKİ’NDEN ŞU TALİMATI ALMIŞTI.
İbrahim’i yakma; onu taze çimenlerle karşılayın.
Firavun izledi İbrahim ateşin ortasına gömüldü, eğlence oldukça çılgınlaştı, zevklendiler.
Ateş taze çimenlerle İbrahim’i karşıladı, yerden tatlı bir su kaynıyordu;
İbrahim çırılçıplak örtünmek istedi, yumuldu. bir fındık kabuğuna sığacak kadar çok zarif bir ipek gömlek geldi cennetten..( o gömlek Yakup Peygamber ve daha sonra Yusuf Peygamberin gömleği olacaktır.)
İbrahim namaza durdu;
Bir hafta geçti aradan ateş küle dönmeye başladı, Firavun; İbrahim’in atıldığı yere baktı; ne görsün bir çimenlikte namaz kılıyor.
Nasıl olur bu dedi. Nasıllllllll çıldırmıştı.
Ama olmuştu;
İşte;
HASBİNALLAHU VE Nİ’MEL VEKİL.
Buna İbrahim’in duası derler..
Vahdeti vücut mertebesi.
İlla ateş riski değil her darda kalan kula o gün bu gün çok güçlü bir duadır.
Yine derler ki; (bu kısım biraz yorumdur)
İbrahim o çimenliğe vardığında; orada dünyanın en büyük gülü açmıştı.
Bu mekan (bu kesindir) Şanlıurfa’daki balıklı göldür.
O devasa gülün dalında da bir bülbül vardı.
Bülbüle orada gül olduğu bildirildiği için derler ki, bülbül de İbrahim refakat etmişti.
İşte edebiyatımızdaki gül ve bülbülün metaforunun doğduğu yer tam da burasıdır.
İnan, inanma karışmam.
İşte, şiir esasen;
Bir duygunun en sıkıştırılmış hali olmalıdır, roman ise en geniş açılımıdır.
Ne demek istedik.
Bizim şiirimiz işte bu kıssaya istinat eder.
/
Uzandıkça uzanmıştı ateşin dili
Vakit tık tık geri sayarken mancınıkta
Çatır çatır hüküm sürüyordu alevler
Buradaki ateşin dili, Firavun’un kibri ve zalimliğidir.
/
Ve rüzgâr bile giremez oldu artık
Ateşi alkışlamaya girenlerin arasına
Biri şelale gibi akmaya başladı birden
Bir ırmak denizle buluşuyordu sanki
/
Öyle bir kalabalıktı ki, ateşi bir insanı yakmayı kutluyorlardı, o kalabalıkta rüzgar bile yer bulamıyordu insanların arasından geçmeye.
/
Gülün nardan hasıl olduğunu sezince
Mucizenin dalından havalandı bülbül
Kanat süzdü aniden duraksadı yanımda
Dumanlı görünce; beni ateş sandı birden
/
Dedik ya; kocaman gül açmıştı ateşin bağrında ve dalında da bülbül vardı.
Ben de şiir zemininde izlerken;
Şiirin başından duman tütmeye başladı, bülbül beni ateşten bir gül sandı birden. İlhami
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta