Senin için içten sever diyorlar.
Rengin lilaymış anlattılar.
Güzeli göremeyenlerse der nolacak hali bunun
Desinler etsinler ne de olsa sen biliyorsun
......
Alı ben.
Kırmızı bulutların maviye çarptığı çığlıklar yüksek duvarlarda
Taş kemirenlerin çiğ etini kemiren varlıkların dünyasında
Bir bayrak ya da yıldız kadar hür olamayan kısacık rüyalarda
Mutluluğu bokunda boncuk aramak mı yaşamak?
Hadi tut ki nefes ihtiyacı olmayanlar da gelsin.
Islak sokaklarda kaybolmuş;
Diyar destan olmuş yudumlarımız.
En bağrı yanık kanlı toprakların ortasında buluşmuş;
Yorgun yüreklerin kaçamak gülüşleri olmuş bakışlarımız.
Hayret ve tutkunun pervasız sözleriyle yırtılmış;
Ümitsizliği defnetmiş ufuklarda haykırışlarımız.
Bir yüzüm olsa yüzüne bakmaya
Yüz kere gelsem kapına beceremem ki
Yakamoz olup penceremin perdesinden kapalı gözlerime süzülen sensin diyemem
Biten yalanlarımın ardında ufuklara sığmaz bir aşka iman ettim diyemem
Öyle batmışız ki anımsamaz olmuşuz katibini ararken unuttuğumuz kitapları neden sevdiğimizi
Yarım kalmış hikayemizi cennet kokan evimizi unutmuşuz
Savurdun saçlarını delice
Güzelliğinden papatya
Sinsiliğinden şeytan utandı
İttin elinle biri seni sevince
Dökülürken bir kutu oyunca
Zindana burulmuş gözlerimiz
Soluk bir nefes aldığımız
Kesik boğuk bir sesle tek diyebildiğimiz
O iki kelimeye hapsettiğimiz kendimiz
Seni seviyorum diyebilmek
Çok şaşırıyorum bazen her ağızdan fütursuzca uçup çıkıyor
Mucizelerle dolu hayat
Mavi bir nehrin kenarında bir armut yeşeriyor.
Tüm o rüzgara zorlu sellere rağmen büyüyor.
Bir gün bir tohum düşürüyor ve bir çınar yetişiyor.
Kim dermiş ki düşer armut dibine
Ne komik yalanlar söylenmiş körü körüne
Aradığımız umuttu bulvarların ve betonun arasında
İnsanlarımız vardı çoğu inatçı, bencil kaba ve ukala
Tamda hasret sevgiye, yeşile dağa ve ağrının ateşine
Bense larimalarımdan bir okyanus yapmıştım.
Zindanlarda kalmıştım inşaa ettiğim göklere
Prangalar takmıştım kendime lanetli bir bileklikle
Yağmursuz havada sigaramın ıslanmasından nefret ediyorum.
Islak her yanım önce dünyaya gelip, sonra ağlıyorum.
Ağladıkça daha çok ıslanıyor biryerde çürümeye yüz tutan sevmelerim.
İçimde kurak topraklar yetiştirip yüzümü güldürmeyenler mi failim?
Profesyonel sevgilerin yalan dünyalarında yaşamadığımdan mı bu halim?
Islak ve yine ıslak elleriyle dokunuyor yanaklarıma.
İki buçuk liralık bir şapkamız olmadı Sadri baba
Üç kuruşluk sevdalarımız oldu uluorta
Yargılandık mesnetsiz insanların mevhum laflarında
Sıkışırız sandılar camla mekan arasına
Aynalı konsol hayallerimiz olmadı baba
Ben ise birer bardak boza hayal etmiştim Vefa’da




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!