(16. Büyük Peygamber)
Hz. MUSA (AS)
Hz. Musa, “Kelimullah” lâkabıyla bilinir.
Aynı zamanda Ulû’l-Azm peygamberlerdendir.
Mısır’da doğmuştur, İsrail oğullarından,
Musa; İmran adında bir şahsın evladıdır.
İsrailoğulları; Mısır’da çoğalmıştır,
On iki kabileye ayrılıp anılmıştır.
Hepsine “Ben-i İsrail Esbâtı” denilir,
Mısır’ın Kıptileri, bu kavmi kıskanmıştır.
Kahin Firavuna dedi: “Bir çocuk yıkacak,
İsrailoğulları’ndan bugünlerde doğacak,”
Firavunu bir korku saldı o günlerde,
Buyurdu ki; “Öyleyse bulun, ölmeli o çocuk”
Herkes korkuya kapıldı, korktu askerlerden,
Hz. Musa tam da o gün doğmuş annesinden,
Annesi kızına: “Koy sandığa, sal suya” der,
Anne ayrılmak zorunda kalır bebeğinden.
İçinde Musa olan sandık vurdu karaya,
Hizmetçiler görüp aldılar O’nu saraya.
Firavunun hanımı çok beğendi Musa’yı,
Süt konusu olunca kavuştu anasına.
Musa; Rabbin izniyle ilim-irfan öğrendi,
Firavunda O’nun terbiyesini üstlendi.
Hz. Musa İsrail oğullarını kolladı,
Firavuna karşı hep müdafaa ederdi.
Musa, sarayda büyüdü, oldu delikanlı,
Görmüştü Musa, kavga eden iki insanı.
Kavgayı ayırmak için vardı yanlarına,
Bir tokat attı Mısırlıya, öldü Mısırlı.
Musa, bu yaptığına çok pişman olmuştu,
Bir başka gün, diğer adamı kavgada buldu.
İsrail oğlu, yine Musa’dan yardım istedi,
İşte Mısırlının ölümüne sebep oydu.
Musa uzaklaşıp gitti, çöle tek başına.
Medyen’de son verdi, uzun çöl yolculuğuna.
Orada Şuayb Aleyhisselamla tanıştı.
On sekiz sene layık oldu O’nun dostluğuna.
Hz. Şuayb, kızı Safure’yi verdi Musa’ya.
Beraberce kurun dedi, huzurlu bir yuva.
Bir zaman sonra Safure ile yola çıktı,
Uğradı yol üzerinde olan Tur dağına.
Tur’da Allah’ın tecellisine mazhar oldu,
Kendisine Peygamberlik böyle nasip oldu,
Rabbi ile aracısız konuştu orada,
Bundan dolayıdır, Kelimullah adı kondu.
Yüce Rabbim; O’nunla vasıtasız konuşmuş,
Firavuna tebliğci olurken destek olmuş,
Musa demiş: “Bana kendi kanımdan vezir ver”
Rabbim’in izniyle Harun’da peygamber olmuş.
Ey Firavun, biz Yüce Allah’ın elçisiyiz,
Allah tarafından gönderilmiş Peygamberiz.
İnsanı esir edip hakkını almayasın,
Biz doğruları tebliğ etmekle görevliyiz.
Firavun dedi ki: “Musa, seni ben büyüttüm,
Ama benim adamımı yumrukla öldürdün.
Adam öldüren rahmetten uzak kalır dersin,
Öyle ise ben, koynumda bir yılan büyüttüm.”
Musa dedi ki: “Ben öldürmeye kastetmedim,
Ben sadece kavgayı ayırt etmek istedim.
Cezalandırmanızdan korkup, gittim buradan,
Şimdi Rabbim elçi seçti ve buraya geldim.
Firavun: “Alemlerin Rabbi dediğin nedir? ”
Musa: “Göklerin, yerin, O, her şeyin Rabbi dir.”
Firavun, şetmedip Musa’yı küçümsemekte,
Hadi, doğru isen eğer bana delil göster.
Hz.Musa; Harun ile beraberce orada,
Davet ettiler Firavunu Hakk yoluna.
Hz. Musa’nın eli ay gibi parlayıverdi,
Yedi Beyza “Parlayan el” dendi Hz. Musa’ya.
Asası vardı elinde, sözünü dinleyen.
Ol demesiyle olurdu bir ejderha-yılan.
Firavun, Musa’ya meydan okumak istedi,
Musa’nın mucizesiyle her şey oldu yalan.
Kahin; “Musa ve Harun’un Rabbine inandık,”
Demesiyle bir anda sönüverdi ilahlık.
Firavun, hiddetlenip inadında direndi,
Musa ve Harun’a karşı çok oldu bağlılık.
Mısır’dan çıkması için geldi Hakk’ın emri,
Kenan’a doğru gece çıktı Musa’nın kavmi,
Firavun bu çıkıştan haberdar olunca da,
Toplansın büyük bir ordu diye verdi emri.
Hz. Musa, Allah’ın emriyle aldı yanına,
Mısır’dan çıkıp vardı denizin kıyısına.
Firavun takipte, Hz. Musa ve inananları,
Yakalayınca girecekti O’nun kanına.
Firavun Kızıldeniz’de yetişti onlara,
Kaçanlar kapıldı öldürülme korkusuna,
Musa serinlik verdi: “Korkmayın! O bizimle.”
Rabbim kuvvet verdi Musa’nın asasına.
Hz. Musa, asayı uzattı koca ummana,
Deniz hemen ayrılıverdi on iki yola,
Firavun ve askerleri şaşkın bakarken,
Musa ve inananlar geçti karşı yakaya.
Firavun, o yolu takibe başladı hemen,
Yol kaybolup sular kapandı onlar yürürken,
Firavun; “Musa’nın Rabbine iman ettim” der,
Musa’dan yardım istedi suda boğulurken.
Hânedân-ı Firavun adı Kızıldeniz de,
İbreti âlem Minfitah secdesi müzede,
Minfitah piramitlere olamadı mumya,
Cesedi ibret uyandırmalı zalimlerde.
Mısır yöneticilerine denir Firavun,
İkinci Ramses’in oğlu Minfitah, Firavun.
Zalimlikte babasını geçmiş onun namı,
Kızıldeniz’de boğulan işte bu Firavun.
Kur’ân der ki; “Ahirette var onlara azap,”
İnanmayanların sonudur hüsran-ı harap,
Puta kulluk yapanların akibeti hüsran,
Piramitler için nice canlar çekmiş azap
Sonrada İsrail oğulları geldi Tih’e,
Çevrelerinde su bulunmaz oldu içmeye,
Rabbim’in izniyle asayı vurdu taşa,
Sular fışkırdı taştan on iki sülaleye.
Musa ile onlara verildi hep kolaylık,
Sina’ya gelene kadar kavurdu sıcaklık.
Cenab-ı Hakk’a bulundu dua ve niyazda,
Bir anda bulut geldi serinledi ortalık.
Yiyecekleri bitti, Musa yine hizmette.
Rabbim için sınır yoktur, verir istedikçe.
Selva eti, kudret helvası, yüzlerce nimet,
İsrail oğulları azdı nimet geldikçe.
Rabbim Musa’ya verdi Tevrat hükümlerini,
Dedi: “Bununla doğru yola ilet kavmini,”
Tevrat ki; Hüküm ve öğütlerle donatılmış,
Bildirmiştir, fasıkların akıbetini.
Musa, inananlarla Tih sahrasına geldi.
Kavmi Harun’a tevdi, Tur-i Sina’ya gitti.
Kırk gün Allah’a ibadette kaldı orada,
Kırk gün boyunca Cenab-ı Hakk’la söyleşti.
Hz. Musa, Tur Dağı’na çekilince uzlete,
Dedi Harun’a: “Sen çağır kavmi adalete,”
Altın buzağıdan Semiri çıkardı putu,
Harun muvaffak olamadı putperestlere.
Döndü kavmine gördü ki; durum pek hoş değil,
Altın puta tapmakta Semiri adlı sefil.
Musa, Harun Aleyhisselam’a kızdı bir an,
Der Harun: “Bunda benim suçum yok Allah kefil.
Musa kavmine kızdı: “Yanlış yapmaktasınız,
Cenab-ı Allah varken puta mı taparsınız?
Nur ve hidayet kaynağı Tevrat değil midir?
Sizlerden ayrılmam ile küfre sarıldınız.
Sonra pişman olup, Musa’ya tabi oldular,
Musa Aleyhisselamla doğruyu buldular.
Hz. Musa; Arz-ı Mukaddes için savaş ister,
Emâlika’ya karşı kavmi savaştan kaçar.
Musa dedi: “Mukaddes topraklara gidelim,”
“Rabbin ve sen gidiver” der o Yahudi kavim.
Allah onlara ne yapmasını bildirmişken,
Korkup gitmemişti o inatçı, cahil kavim.
“Sadece Harun’a hakimiyetim var” dedi,
“Adaletinle hükmeyle” deyip dua etti.
Allah, Musa’nın duasını kabul ederek,
Mukaddes yer Yahudilere haram edildi.
Hz. Musa’nın bedduasını alan o kavim,
Kırk yıl Tih sahrasında kaldı, müfrit mücrim.
Ceza sonunda imanlı nesil yetişmişti,
Emâlika’dan alıp onlara verdi Rabbim.
Kötü ahlak yerleşmiş Yahudi’nin ruhuna,
Rabbim bildirir maide suresi, Kur’an’da.
Kırk yıl Tih Çölü’nde ceza alıp beklediler,
“Fasıklara üzülme” dedi Rabbim Musa’ya.
İsyankâr milleti o İsrail oğulları,
Masal gibi geldi Musa’nın anlattıkları.
Yahudiler o çölde çaresiz beklerken,
Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı.
İsrail oğulları ikazdan anlamazdı,
Onlar için önemli olan da dünyalıktı.
Kızıldeniz mucizesini yaşamışlarken,
Kurtulunca buzağıya tapan da onlardı.
Musa; İsrail oğullarını, kölelikten,
Firavunun, zalimce, despotça zilletinden,
Hakk emriyle kurtardı, açılıverdi o umman,
Onlar yine vazgeçmedi, cahil düzeninden.
Yahudi, saptırılmış Tevrat hükmünde şu an,
Güya emir alır harp ilâhı, Yahuda’dan.
Hz. Musa’ya gelen Tevrat, Hakk’ın öz dinidir,
Ellerdeki saptırılmış Tevrat, Hahamlardan.
Kur’an’ın tarif ettiği hakikatten uzak,
Musa Aleyhisselam Kur’an’da görülür ak,
Ne şeklen, ne aklen, ne fikren uymaz onlara,
İsrail oğulları özünde amaç olmuş ifsat.
HIZIR KISSALARI:
Rivayet o ki; Hz. Musa, Hızır ile dosttur,
O’nunla hoş sohbetleri pek çok duyulmuştur.
Musa; yüz yirmi yedi yaşında vefat etmiş,
Kenan ili topraklarına defin olmuştur.
Sordu Musa’ya, “İnsanların en alimi kim? ”
Hz. Musa hemen cevap verdi adama, “Benim.”
Cenab-ı Hakk da ilham edip dedi Musa’ya;
“İki denizin birleştiği yerdeki alim.”
Der Musa: “Onunla nasıl buluşabilirim? ”
O’na tarif etti adamın yerini Rabbim.
Denilen yerde uykudayken balık kayboldu,
Geri döndüklerinde O’nu beklerdi alim.
Hz. Musa; O salih kuldan ilim talep etti.
“Tasarruflarına karşı sabrederim “ dedi.
Bindiler bir gemiye açıldılar denize,
Salih kul, gizlice geminin tahtasını çekti.
Oyun oynayan çocuğu alıp öldürüverdi,
Musa: “Hakikaten çok çirkin iş yaptın”dedi.
Köye girip yiyecek istediler onlardan,
Salih, köyden çıkarken tamir etti bir evi.
Salih kul; Sırrını açtı tasarruflarının,
Gemi yoksulun, istedim ki zalim almasın.
Ana-babasını şerli çocuktan korudum,
Temeldeki hazine dedim yetime kalsın.
Bunlar Rabbinden sana merhamet nişanıdır,
Sanma bunları ben irademle yapmışımdır.
Sabredemediğin şeylerin iç yüzü böyle,
Bizce doğru görünen Hakk nezdinde yanlıştır.
İsrail oğulları en azgın kavim olmuş,
Peygamberlerin çoğu onlara uyarıcı olmuş,
Onları düzeltmeye çalışmış iki Resul,
Hz. Musa, Hz. Yakup bu tevhidi yolda solmuş.
Şetmetmek: Sövmek, küçümsemek, hakaret.
Tevdi: Bırakma, emaneten teslim etme.
Müfrit: Aşırı giden,
Mücrim: Suçlu, kabahatli.
Selva: Bıldırcın kuşu.
İfsat: Bozma, fitne ve kargaşa çıkarma.
Şair: Abdullah Yaşar Erdoğan
Abdullah Yaşar ErdoğanKayıt Tarihi : 7.12.2005 21:08:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Abdullah Yaşar Erdoğan](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/12/07/hz-musa-as.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!