Bir ayağı Konya’da hak üzre kavi basar
Nefsini kor torbaya, darağacına asar
Böyle vasi bir gönül bilinmez ki nerde var
O dur başların tacı, O Hazreti Mevlana
Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Devamını Oku
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Daha önce de günün şiiri seçin bu şiire biz gereken yorumu yapmışız. Dediklerimizin aynen arkasındayız.
Kusura kalma da beyim, bu senin anlattıklarının Allah'ın Kur'an'ındaki din ile ve Onun son Hak Peygamberinin hayata geçirdiği gerçek İslam ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bunların tamamı da şeytani mağlatalardan ve akla ziyan hurafelerden ibarettir. Biz, gerçek bir müslüman olmak istiyorsak ki istiyoruz, o zaman Allah'ın 1500 sene öne Muhammed -s.a.v-'e indirdiği son hak kitap ile ve o son hak peygamberin sünneti ile amel ederiz. Zira, kitap ile sünnette, hem hakikat, hem marifet, hem hikmet, hem şeriat hem, nur, hem mana ve maslahat her insana ve de her Müslümana yetip artacak kadar vardır. Şeyh'in Şıh'ın uzak doğu ve orta doğunun batıl dinlerinin sapık felsefelerinden apartıp, tasavvuf kılıfına sararak İslam'ın içine sokuşturdukları bu hurafeleri ve sapkınlıkları kim isterse alsın ama onlar asla bizim pazarımızda rağbet görmezler vesselam!
"Mevlana"yı anma günlerine denk gelen, güzel ve etkili bir şiir.
Zaman zaman - eski ve yeni- "Seçici Kurul" tarafından güne, haftaya ve özel durumlara ilişkin eserlerin getirilmesi elbette dikkate değer.
Sanırım 2012 yılında “Günün Şiiri” olarak sayfada yerini almış.
Şairini içtenlikle kutluyorum.
…
* OKUMAK ARTI DEĞER KATAR.
VAKTİNİZ VARSA OKUYUN DERİM.*
“Değerlerimizi harcamak için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Belgesiz, mesnetsiz, sebebini düşünmeden, zamanının ruhunu, şartlarını, çevrenin ve gidişatın ne halde olduğunu, zorlukların, cehaletin, ezberciliğin, kalıplaşmışlığın, aslı astarı olmayan bid’atların, kulağa üfürülen bilgilerin, dinimizi bozmak için doğrudan başlayıp eğriye çıkan yolları doğrulaştırmanın yani fitne fesatın envai çeşidinin yaşandığı dönemler her daim olmuştur.
Bizler çok fazla görmesek de eskilerin anlatımlarıyla, köy odalarında, uzun kış günlerinde sohbetler, muhabbetler, halk hikâyeleri, meseller, dini hikâyeler, aklımda kaldığı şekliyle yazmak istiyorum, değerli hanımlarımızın affına sığınarak, “topal avrat, aksak herif hikâyeleri, “kel, kör, uyuz” teşbihleri, ne bileyim, “gece yatmaz, gündüz kalkmaz” tembellik söylemleri…
Hele bir de âşıklarımız saz eşliğinde anlatırlarsa, dinlemenin keyfine doyum olmazmış.
Hikâyeler, darbı-meseller, atasözleri, vecizeler, deyimler, güzel dörtlükler, teşbihler neden çok çok önemlidir biliyor musunuz? Bir şeyin akılda kalıcı olmasını istiyorsanız onu şifreleyin veya başka bir ifadeyle, onu hatırlamak için anahtar kelimeleriniz, hikâyeleriniz, meselleriniz olsun ki, o bütünlük içerisinde hem tam hatırlayıp hem de cazip hale getirerek anlatılabilsin.
Şimdi çok uzun olmazsa iki misal vereceğim.
*
John Kingsley Birge ,”The Bektahi Order Of Dervishes “ adlı araştırmasında, Bektaşi’lerin kullandığı dört kapıyı ve anlamlarını kendisine o sırada mürşitlik yaparak eğitimini üstlenen kişinin nasıl açıkladığını anlatmaktadır. Dört kapı (four gateways) sırasıyla
.
1-Şeriat; Ortadoks,Sünni dinsel yasalar
2-Tarikat: Gizli dinsel sistemin öğretileri ve deneyimleri
3-Marifet; Mistik tanrı bilgisi
4- Hakikat; Gerçeğin özünün cevherinin kesin algılanması ve kişinin bu öz ile özdeşleşmesidir.
“Anahtar kelime “ŞEKER”.
Birge bunu “şeker” örneği ile anlatmaya çalışarak; şekerin ne olduğuna ve nasıl kullanıldığına ilişkin bilgiyi sözlükten ayırarak bulmasını şeriat ‘e örnek; kişinin bunu yetersiz bularak şekeri eline alıp, götürüp tutarak inceleyip anlamasını tarikat’e örnek; şekeri yiyerek, kendi bünyesine almasını ve tadını duyarak anlamasını, bu tadı yaşamasını marifet’e örnek; sonunda “ben şekerim “diyebilmek hale gelmesini ve bu durumdaki haliyle şekeri tanımasını da hakikate örnek olarak göstermek suretiyle anlatmaya çalışmaktadır.
…
“Müşâhede ile Tanrısal Varlığa Ulaşmak ve Hakla Bir Olmak:
Bir kimse, müşahede yoluyla, önce İlm’el Yakin, Ayn’el Yakin ve Hakk’el Yakin mertebelerine vakıf olur. Bunların gerçekleşmesi için:
1. “Akıl” kesin kanıt kullanarak, yani ilim yoluyla; Tanrı hakkında kesin bilgi sahibi olur ve buna “İLM’EL YAKİN” denir.
2. Açıklama ve bilim yoluyla bilme. Allah sırlarının, Hakk yolcusu tarafından müşahede edilmesi, yani, ilham yoluyla görünmesi, “AYN’EL YAKİN”dir.
3. Allah’ın ilmiyle ilimlenip, vasıflarıyla vasıflanıp, O’nun iradesiyle Allah’ı aracısız görmek, “HAKK’EL YAKİN”dir.
Bu sonuncusunun, yani Hakk’el yakin mertebesinin gerçekleşmesi için de en etkili araç, aşk ve cezbedir. Cezbe denen şey ise, insanın şuur ve benliğini yok edip, bir an için Allah’la buluşmasını sağlar, insanı bir an için vuslata kavuşturur, bir an için zerreden bütüne doğru bir akış olur ki, insan bir damla iken deryaya karışır ve bu aşk deryasında yok olur. Bunun kaynağı ise, şekil ibadetlerinden ziyade, sevgi, aşk ve muhabbettir. Bu mertebeye gelen insan, Hakk’el Yakin mertebesine erişerek, kendi özünü bilmiş olur.”
* * *
* VERDİĞİM ÖRNEKLER ALINTIDIR.
…
Hangisi akılda kalıcı olur?
Sağlam hadislerin yer aldığı eserler olarak bilinen “Kütüb-i Sitte”de ve benzeri diğer eserlerde ne kadar “Sahih Hadis” bulunmaktadır?
Sahih olanlar, sahihe yakın olanlar, sahih olmasa da destekleyici olanlar…
Ben hadis ilmi, tahsili yapmadım. Sadece okumaya ve anlamaya, araştırmaya çalışan biri olarak kafamdaki pek çok soru yerli yerine oturmuyor. Kendimce “buna da şükür” diyorum.
Şunu da biliyorum. “TASAVVUF”u kökten reddedenlerin hem “DÖRT KAPI” öğretisine hem diğer sağlam temelli öğretilere bile tahammülü yoktur.
Elbette temel, esas Kur’an’dır.
Kur’an’ı, tefsirler, mealler olmadan, derinliğini anlamak herkes için, özellikle de Arapça bilmeyenler için mümkün mü?
…
Yeni ayaklanan çocuğa “Yanan sobaya yaklaşma, yanarsın. Tüüü!.. Cısss!..” demekle çocuk sobanın yakıcılığını anlar mı? Ufacık dokunursa ömür boyu unutmaz.
Hikâyeler de böyle değil midir?
Bugünkü aklımızla, anlayışımızla kalkıp, dünü yargılamak ne kadar doğru olur?
…
*(ŞİİR DÖRTLÜKLER HALİNDE YAZILMIŞ. AYAK DİZESİ GAYET AÇIK. İLGİLİLER DÜZELTİRLERSE İSABETLİ OLUR.)
…
Bir ayağı Konya’da hak üzre kavi basar
Nefsini kor torbaya, darağacına asar
Böyle vasi bir gönül bilinmez ki nerde var
O dur başların tacı, O Hazreti Mevlana
.
Dolaşır yetmiş iki milleti diğer ayak
Yaratılanı sevmiş, öyle dedi diye Hak
İnanan insanları dergâha etmiş ilhak
Dertlilerin ilacı, o Hazreti Mevlana
.
Irka renge bakmamış, insanı öne almış
Allah’ın rahmetine tek bir göz ile dalmış
Ne olursan ol ama gel diye haber salmış
İhya etmiş muhtacı o Hazreti Mevlana
.
Topraklardan bereket, gökten rahmet beklemiş
Gecesini uykusuz gündüzüne eklemiş
Aşk dolan gönüllerde kötülük olmaz demiş
Dostluğun temel harcı o Hazreti Mevlana
.
Aşk meyli olmayanı kanatsız kuştan saymış
Ölümü bayram bilmiş dünya zevkinden caymış
Parlak bir yıldız gibi insan gönlüne kaymış
Münkirlerden davacı o Hazreti Mevlana
.
Bülbüller susar demiş kargalar yükselince
Gülistana destursuz, sürüsüyle gelince
Her haliyle sevecen, her hali zarif ince
Hem mürşit hem savacı o Hazreti Mevlana
.
İsmet Bora Binatlı
Kusura kalma da beyim, bu senin anlattıklarının Allah'ın Kur'an'ındaki din ile ve Onun son Hak Peygamberinin hayata geçirdiği gerçek İslam ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bunların tamamı da şeytani mağlatalardan ve akla ziyan hurafelerden ibarettir. Biz, gerçek bir müslüman olmak istiyorsak ki istiyoruz, o zaman Allah'ın 1500 sene öne Muhammed -s.a.v-'e indirdiği son hak kitap ile ve o son hak peygamberin sünneti ile amel ederiz. Zira, kitap ile sünnette, hem hakikat, hem marifet, hem hikmet, hem şeriat hem, nur, hem mana ve maslahat her insana ve de her Müslümana yetip artacak kadar vardır. Şeyh'in Şıh'ın uzak doğu ve orta doğunun batıl dinlerinin sapık felsefelerinden apartıp, tasavvuf kılıfına sararak İslam'ın içine sokuşturdukları bu hurafeleri ve sapkınlıkları kim isterse alsın ama onlar asla bizim pazarımızda rağbet görmezler vesselam!
"SİZİN MEVLANIZ(SAHİBİNİZ, DOSTUNUZ), YALNIZCA ALLAH'TIR. ( VE DE) O'DUR YARDIMA KOŞANLARIN EN HAYIRLISI." -Al-i İmran suresi 150. ayet-
Müslümanlar olarak bizim tek bir Mevla'mız vardır, o da, alemlerin Rabbi olan Allah-c.c-'tır.
Nasreddin hocanın yanında Moğollarla çarpışırken şehid olan Kendi evladının mübarek naaşını bile, casusluğunu yaptığı Şamanist Moğolllarla çarpıştı diye, yaktıran bir vatan ve din haininden ne mevla olur ne de mevlana.
Ayrıca: Celaleddin Er-Rumi denen bu zat,-Dinler tarihi hocası Mikail Bayram bey'in dediğine göre- Moğol kafirleriyle savaştı diye Ahi Evran (Nasreddin hoca) ve eşini katlettirmiştir.
Dahası: Bu şahsın garip ilişkiler içinde olduğu kişi de, bir Safevi ajanı olup, aynı zamanda Hassan Sabbah denen haşhaşi'in sapık imamlarından birisinin sapık bir oğludur.
Yere göğe sığdıramadıkları o meşhur(!) Mesnevisinin yedi cildi de, için müstehcen hikayelerin anlatıldığı bir tuhaf kitaptır. Hiç bir ar haya sahibi mü'min o kitabı yüzü kızarmadan çoluk çocuğunun yanında sesli olarak okuyamaz.
Rabbimiz, bize " MÜŞRİKLER, MÜNAFIKLAR, KAFİRLER, FASIKLAR VE FACİRLER SİZİN DOSTUNUZ (MEVLANIZ) OLAMAZ, SİZİN GERÇEK DOSTUNUZ, ALLAH VE ONUN DOSTU OLAN MELEKLER, PEYGAMBERLER, MUVAHHİD VE MÜSTAKİM MÜ'MİNLERDİR" derken, biz bu gibi bir Moğol ajanını dost mu kılacağız? Haşa ve kella! Onu ve onun gibileri kim Mevla/dost edinirse edinsin, biz muvahhid ve müstakim mü'minler bu dostluktan ari ve beriyiz.
Çok güzel bir şiir.
100 üzerinden 85 puan.
günün mana ve önemine uygun bir şiirdi...hoştu...tebrikler
Muhteşem !! Yazan kaleminiz dert görmesin ....
Güçlü ve kalıcı bir üslup var şiirinizde, sizi ilk kez okuyorum ancak okuduğuma değiyor doğrusu, etkili dizeler.
yüreğinize sağlık.
Bülbüller susar demiş kargalar yükselince
Gülistana destursuz, sürüsüyle gelince
Her haliyle sevecen, her hali zarif ince
Hem mürşit hem savacı o Hazreti Mevlana
Hz.Mevlana'nın en ayıpladığı şey;
Sapkınlık, Haset,kin yani çekememezliktir. Ruhun bütün hastalıklarından kurtuluş çaresi olarak ta 'ilahi aşkı gösterir. Hz. Mevlana aşka 'ey bizimher derdimizin devası aşk' diye seslenir.
Aşk ile, binbir engeli aşarak insanlara sevgi duyarak, ibadet ederek olgunluk insanlık derecesine ulaşan rûha edep ve alçak gönüllülük tavsiye edip çalışmanın erdemini gösterir
yüreğin dert görmesin abim
Yürekler Mevlâna olmalı...
Tebrikler Üstad.
Selâm ve dua ile...
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta