albatros kanatlarında saklıdır
öykümün gizli bahçesi
bir magdelena hüznü
bir endülüs coşkusu
uzar
öykümün düğüm bölümünde
ve bütün serimler
çoğu zaman / çözümlerle sonuçlanmaz
tüm kırılgan öykülerde
bu böyle bilinsin
* * *
öykümde
-ah mor öykümde-
tütsü tüttüren
kahkaha ağlayıp, hıçkırık gülen
yaşlı bir kadın
masallar anlatır bana manastırlarda her gece
zamana yaslanmış
bir yaşanmışlık damlar
masalların avuçlarından
düşleri dervişler
çarmıhı azizler taşır
meryemce kadının yaşlı gözlerinde…
binbir gece sürer çocukluğum
şehrazat azat olur her seher
sinbad abad olmaz asla
bağdad
-ah bağdad, gül kurusu bağdad-
yakarlar bağrını bir daha
uzak doğulu bir yangınla…
göz çukurlarında
neronlar tepinir bağdad’ın…
babil’in asma bahçelerinde
hasan sabbahlar sabahlara kadar
karışırlar sırlarına esrarın …
hazzın uçurum çiçeklerini takıp kulaklarına
derin zindanlarda nara atarlar
haz ve söz akıp kaybolur
cellatların nasırlı parmak uçlarında…
yalancı cennetinde babil’in
üzüm salkımlarına
nice yüz bin yalan / yılan asılır
inanç asılır, hallaç asılır…
nesimî’den arta kalan
ne kadar mısra varsa
toplanır hepsi hazarda
kaknüsler, Ankalar, simurglar susar
mülke nizam gelmez
ben bir şeb-i yeldada
karanlığa saplayarak ruhumu
atardamarımdan akar,
kaçarım…
uzun gece yürüyüşlerinde
alnıma baykuşlar konar
musallalar kurulur şahdamarımda
bahara ait ne varsa içimde
hepsi bit pazarına nazır bir çöplükte
yem olur kuduz köpeklerine çağın…
damıtılmış irin içerken
kan kokulu kadehlerde
güneşin içinden
çıkagelir ellerindeki leylaklarla bir kadın…
saçları ruzigâr
gözleri pınar
elleri kar
ruhu nevakâr
hüzzam kadın tutar avuçlarımdan…
başım döner
tüm ışıklar söner
şehnaz bir işvedir
beni esrik düşlere salan
ayaklar/ım kırılır
kurur dudaklar/ım
kızıl bir iklim
beyaz bir gelincik
yalın bir gülücük oluverir her yan…
hüzzam kadın / uzak
bir gülüşle
eksiltili bir gelişle öldürür ses tellerimi
“eylül! ” derim, “gül! ” derim
“susma, konuş! ” derim
sonra suskunluğun sarışın usturasıyla
bulvarlarda ölürüm…
eksik bir öpüşle
dönüp gider hüzzam kadın,
bir söz kazıverir / yalnız
kirpiklerimin anıttepesine
“bir elmanın aynı yarısıydık
oysa tamamlanması için
bir elmanın
öbür yarısı olmalıydık”
bir iç savaş ülkesinde
yaşamın coşkuyla devam ettiğini söyler
marka bağımlısı anarşist gençler
oysa bilmezler ki;
gidince hüzzam kadın
ceset yaşar / ruh ölür
* * *
ben her gün
bir albatros kanadında okurum öykümü
bir kundak ve bir kefen
bembeyaz öykümün nesnesi
ve şöyle yazılır mezar taşıma sözlerim:
“sabah doğar / akşam ölürüm! ”
Kayıt Tarihi : 27.5.2009 10:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ama yine de
Çarmıhını yanında taşıyan İsa'yım.
Saygılar....
alnıma baykuşlar konar
musallalar kurulur şahdamarımda
bahara ait ne varsa içimde
hepsi bit pazarına nazır bir çöplükte
yem olur kuduz köpeklerine çağın' der ve harika benzetmelerle , yoğun duygularla yoğrulmuş olağanüstü bir şekilde devam eden lezzetli bir şiir. yüreğiniz dert görmesin.
kan kokulu kadehlerde
güneşin içinden
çıkagelir ellerindeki leylaklarla bir kadın…
saçları ruzigâr
gözleri pınar
elleri kar
ruhu nevakâr
hüzzam kadın tutar avuçlarımdan
-----
söz sanatı şiirlere çok yakışıyor....tebrikler...
sevginin yüceliğinin resimleyen
yüreğin sesini haykıran bir acı şiirdi...
güzeldi ama ...
TÜM YORUMLAR (4)