Vaktiyle hücrelerimizle, parmak uçlarımızın, saç diplerimizin sızısıyla sevdiğimize inandığınız birini nasıl oluyor da unutmuş, o acılar, tutkulu anlar, nefes kesici konuşmalar, yumuşak dokunuşlar hiç yaşanmamış gibi davranabiliyoruz? Ruhları birbirine dolanan uçurtma kuyrukları gibi yakın kılan merhamet yumağı nasıl öyle bir anda kırılıp toz gibi dağılıveriyor.
Bu aldatmacayı sadece hayata devam edebilme güdüsüyle açıklamak kolay lakin yalan olur. Öyle değil çünkü. Evlilik törenlerinde, loş yatak odalarında, tenha bahçelerde, eksik mektuplarda ‘söz verirken’, aslında kime sesleniyoruz? “Hep seni seveceğime ve başka kimseyi sevmeyeceğime” gibi tumturaklı, iddialı bir cümleyle yemin ederken ne türden bir güvenle içini dolduramayacağız resimler çiziyoruz? Dahası o yemin kimin için? Geleceğin tılsımlı hayaliyle, ortak geçmişe sadakat arasında ince bir köprü kurmalı belki. Sadık olunması gereken salt kişinin kendisi olduğunda, o köprü de bir daha hiç tamir edilemeyecek gibi çöküveriyor. O vakit sadece geçmişe değil kendimize de ihanet etmeye başlıyoruz. Ve yıkım tam da orada başlıyor korkarım.
İşi bitmiş çapkın bir yazar
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta