“Wagner’i sevmek ve Mahur Beste’yi yaşamak” 
derken Tanpınar, bütünleşir zaman ötesiyle. 
Ve yekpare zamanı keşfeder; adeta o
 bölünmez zamanlarda her telden 
çalan sazların mûsikîsini. 
Muhteşem senfoniler,
mucizevi semailer
mahur besteler 
bölünmez
yekpare 
zamanların 
sazları ve sözleri… 
Bütün güzel güfteler, 
şiirler, besteler, senfoniler 
hep o bölünmez, parçalanmaz
“yekpare zamanı” hikaye ederler.
anlatmıyor muydu Yahya Kemal de 
“kökü mazide olan âtîyim” ifadesiyle 
o aynı bölünmez yekpare zamanı
gerçekte, öz hayatımızın romanı 
değil mi Tanpınar’ın Huzur’u? 
Yani kendisini Mümtaz’da, 
onda derin izler bırakan 
hocasını da İhsan’da, 
bizleriyse başkaca
karakterlerinde 
canlandırmış 
Tanpınar. 
Arifler
anlar
Musiki, bizim özümüz, kim demiş "bize eklenmiş";
Bir yer ki sükunet orda hayat bulmuş çiçeklenmiş 
Huzur'la dinledik sükut bahçesinde musikiyi
Ses sokakları, sabahladık,  ettik bir, ikiyi
Tren düdükleri, uykuları kanattı o sesler
Derken konuştu radyo anonsu, tutuldu nefesler
Ney firkatten, hasretten dem vuruyor, vuslattan değil
Sesler maveradan gelir, yalnız kâinattan değil
Mümtaz elemde, anne hasta, baba kalmış rahmete
Nuran'dan ayrılmış, bu aşkı bırakmış kıyamete
Ferahfeza'ymış, Mahur'muş, ne têhiri, ne imhâli
Dört selamda ilk peşrev Mümtaz'ın ağır, elim hali
İkinci selam dingin, Nuran'la toz pembedir hayat
Üçüncüde hızlı ritim ve intihar eder Suat
Nihayet dördüncü selamı ferahfeza ayinin
Elem yoksa bulunması imkansız ruhta zayinin
...
Onun “yekpare zaman”ı 
âdeta bir buluştur, mucizevî. 
Bu kavramda aşmıştır kendini. 
budur işte onu üstüne taşıyan da, 
zaman ve mekânın, yani evrenin
“Ne içindedir zamanın artık o, 
ne de dışında büsbütün”. 
“Elindeki küçük idare lambasıyla” 
“öyle bir ayarlamıştır ki saatleri”, 
ayırmıştır, birbirinden, 
hayat ve ölüm kendini 
tanımlamıştır yeniden
 iki kutbun arasında 
bir saat rakkası gibi 
yürüyen muhayyilemiz, 
zamanın mahkum mahpusu, 
Müebbede mahkum etmeyin beni
Ne faites pas de moi un prisonnier à vie
(Nö fet pa dö mua öň pğizoniye a vi)
Diye bağırıyor veya / onun dışına çıkmaya 
fırlamaya çabalayan / bir garip biçare iken, 
içinde kaybolacaktır / geniş, biteviye akan 
 nehirde her zerresiyle
akacağı yerde, onu / dıştan temaşa etmeye,
seyretmeye çalışırken, / onun için bir ızdırap 
makinesidir yazık ki / koca romana yayılan 
olaylar işte bu yüzden / “günlük”tür, işin tuhafı
iğrenç ses kirliliğinden / geçilmeyen günümüzde, 
okuyun diye tavsiye / ettiğimiz bu çocuklar 
gayet haklılar söylerken / Huzur’u, o şaheseri
anlayamadıklarını…
Öncelikle tatmalılar / müziğini sessizliğin. 
Girmeliler, o “huzûr”a; / bu iklimine Huzur’un
Denemeliler sokmayı / Hayatlarına şiirin 
doğru tanımını ve de / varmalılar lezzetine, 
gerçek şiirin, müziğin. 
‘Rap’ten bozma ‘hip-hop’ 
dedikleri düz ritmi müzik sanıp 
onun dışında tını tanımayan, 
düzyazı bile olamayacak söz dizilerini (!) 
şiir diye okumaktan, duymaktan
dinlemekten ve yazmaktan 
öte geçmeyen gençliğin
anlamasını Huzur’u
nasıl bekleyebiliriz
ve bulmayı, duymayı onu…
Kayıt Tarihi : 7.10.2015 21:44:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
1.“Ya Rab! Zamansız mekânlara, mekânsız zamanlara hayırlar ihsan et! ” Ümit Meriç Hanımefendi'den duyduğumuz bu duanın anısına. 2. 1999'da Kalanın Mahur (Saz Semaileri) Albümünü alır almaz dinlememize vesile olan Necmeddin Özmen Beğ'in anısına. 3. Bu albümün çağrışımlarıyla Mahur Beste ve Huzur'u tekrar inceledikten sonra aynı yıl Kenan Işık'ın (Allah'tan şifa niyaz ediyoruz) , sahnelediği "Yazılışının Ellinci Yılında (1999) Huzur"a istinaden, Atatürk Kitaplığı’ndaki bir panele de, enfes Kürdilihicazkar bestesi Cevdet Çağla’ya ait "Nur salkımısın, gül ki bahar bahtıma yansın / Sen başka ziya, başka hayal, başka zamansın / Cansın, cana kansın, aranan bir heyecansın / Sen başka ziya, başka hayal, başka zamansın" dizeleriyle; en az bestesi kadar harika bu Rüştü Şardağ kıtasıyla başlayan konuşması, kendisini ‘kime şikayet edeceğimi bilemediğim’ “müstesna”larımızdan ‘Kader’ Çakır'ın, Peyami Safa’nın Canan’ı karşılığında el koyduğu nüshayı kim bilir kaç kez okumuşluğu; onunla Mahur Beste romanı ve Huzur’daki mahur beste hikâyesini karşılaştırmalarımız, Huzur okumalarını panel notlarıyla birleştirerek hafızayı tazeleme huzuruna yönelik çabalamalar için...
 


2. 1999'da Kalanın Mahur (Saz Semaileri) albümünü alır almaz dinlememize vesile olan Necmeddin Özmen Beğ'in anısına.
3. Bu albümün çağrışımlarıyla Mahur Beste ve Huzur'u tekrar inceledikten sonra aynı yıl Kenan Işık'ın (Allah'tan şifa niyaz ediyoruz) , sahnelediği 'Yazılışının Ellinci Yılında (1999) Huzur'a istinaden, Atatürk Kitaplığı’ndaki bir panele de, enfes Kürdilihicazkar bestesi Cevdet Çağla’ya ait 'Nur salkımısın, gül ki bahar bahtıma yansın / Sen başka ziya, başka hayal, başka zamansın / Cansın, cana kansın, aranan bir heyecansın / Sen başka ziya, başka hayal, başka zamansın' dizeleriyle; en az bestesi kadar harika bu Rüştü Şardağ kıtasıyla başlayan konuşması, kendisini ‘kime şikayet edeceğimi bilemediğim’ “müstesna”larımızdan ‘Kader’ Çakır'ın, Peyami Safa’nın Canan’ı karşılığında el koyduğu nüshayı kim bilir kaç kez okumuşluğu; onunla Mahur Beste romanı ve Huzur’daki mahur beste hikâyesini karşılaştırmalarımız, Huzur okumalarını panel notlarıyla birleştirerek hafızayı tazeleme huzuruna yönelik kutlu çabalamalar için...
TÜM YORUMLAR (1)