HÜZÜNLÜKENT
(Hüzünlükente ithafen yazılmıştır)
Onun için dünya;
sanki doğar doğmaz üzerine kapatılmış bir kafesin başka adıdır.
İçine doğduğu dünya, dünya değil,
içine hapsedildiği suskunluktu.
Henüz çocukken, kadınlığıyla yargılandı.
Çocukluğunu hiç kimseye emanet edemedi,
çünkü herkes elini önce hayallerine, sonra ruhuna sürdü.
Bir gün, daha saçlarına ilk tokayı takmadan,
kadın oldun dediler.
Bir gün, daha ilk masalını dinlemeden,
ayıp dediler.
Sonra baktılar yüzüne
ve dediler ki: “Sen artık susmayı öğrenmelisin.”
Küçük elleriyle utanmayı öğrendi;
ama utanması gereken tek bir kişi bile dönüp yüzüne bakmadı.
Taşları çığlıkla örüldü,
duvarları utançla yükseldi,
kapılarını kendi elleriyle kapattı
ve hepsine içeriden sürgü çekti.
Ve o kadın büyüdü.
Ama büyürken kırıldı,
büyürken sustu,
büyürken vazgeçti.
Herkesin “ne güzel gülüyorsun” dediği yerde,
o gözkapaklarının arkasına gömdüğü çığlıklarla savaştı.
Gülüyor sandılar.
Oysa her gülüşünde
gözlerinin arkasında bir cenaze kalktı.
Hiç düşünmediler,
o güldüğünde kaç mezar daha derinleşti içinde.
Kaç kez gözleri kendini oyduracak kadar acıdı
ve kaç kez kemikleri
bir kelimenin ağırlığıyla çatladı?
Bir gece ansızın değil,
her gece azar azar öldü.
Her kadının iç sesi vardır,
ama onun iç sesi,
artık dış sesi gibi sessiz.
Çünkü kimse duymadı,
duyan da inanmadı,
inanan da korumadı.
En çok da,
“Ben senin yanındayım” diyenler unuttu onu.
Kimse bilmedi,
kaça bölündüğünü gece yatağa yattığında.
Kimse anlamadı,
bir gülüşün ardında kaç parçalanmış hayal taşıdığını.
Bir yürek kaç kez parçalanır?
Bir ses kaç kez boğulur?
Bir kadın kaç kez gömülür, ölmeden?
Gözlerinin rengi yok artık,
çünkü gözyaşlarıyla karıştı bütün anlamlar.
Sustuğu her gün bir şehir daha kurdu kendi içine.
O şehre kimse giremedi.
Adını “Hüzünlükent” koydu.
Oysa o sustuğunda;
bir çocuk annesiz kaldı,
bir gece uykusuz geçti,
bir kadın eksildi bu dünyadan.
Orada ne gül açar,
ne güneş doğar,
ne de bir çocuğun kahkahası yankılanır.
Orada sadece;
bir kadının hayal kırıklıkları
duvara duvara çarpar
ve her çarptığında
biraz daha derinleşir sessizlik.
Kime anlatsın?
İnanan olmadı ki…
Bir gün cesaret edip konuştu,
önce ağzı mühürlendi.
Sonra elleri bağlandı,
en son dizleri kırıldı.
Ama en ağır darbeyi
kalbi aldı.
Ve onu da ellerinden alıp
kan içinde, sessiz bir çığlığa dönüştürdüler.
Bu kadını kimse tanımaz.
Onu tanıdığını sananlar,
sadece görüntüsüne temas edenlerdir.
Hiç kimse, yastığının altına koyduğu mektupları okumadı.
Hiç kimse, aynaya her sabah bakarken ettiği o isimsiz duaları duymadı.
Hiç kimse, onun kime, ne zaman ve nasıl
“artık dayanamıyorum” dediğini bilmedi.
Çünkü herkes konuşurken,
o sustu.
Herkes giderken,
o kaldı.
Ve herkes birini severken,
o kendinden bile vazgeçti.
Şimdi herkes “Ben onu tanıyorum” diyor.
Hanginiz gerçekten tanımak istediniz?
Hanginiz, onun çocukluğunu kurban verdiği o sabahı hatırlıyor?
Kaçınız onun hayallerini meze edip içtiği sofraları susturabiliyor geceleri?
Gözlerine hangi duyguyla baktınız da
hiçbir şey hissetmediğinizi söyleyebildiniz?
Ve siz…
Onun ağzını mühürlediniz.
Kollarını bağladınız.
Dizlerini kırdınız.
Kalbini bedeninden söktünüz.
Sonra da, sanki hiçbir şey olmamış gibi yüzüne baktınız.
Bilmiyorsunuz.
Çünkü o, gözleri donmuş bir dünyanın
görünmez kadınıydı.
Sustuğunda ne kıyametler koptu,
hiçbiriniz duymadınız.
Ay güneşten vazgeçti,
papatyalar bahara küs kaldı,
kuşlar bile göçtü bu topraklardan.
Çünkü bir kadın daha,
bu dünyada yok sayıldı.
Ve teşekkür ederiz sizlere.
Böylesine derin bir kalbi kırmayı başardığınız için.
İşte bu yüzden,
ondan helallik beklemeyin.
Allah’tan dileyin.
Çünkü o kadın;
bir evin değil,
bir acının evladıydı.
Bir coğrafyanın terkedilmiş çocuğuydu.
Gölgesiyle yürümeye mecbur bırakılmış
bir suskunluk deniziydi.
Onun tek adresi,
artık Hüzünlükenti.
Bir daha da oradan çıkmayacak.
Orada yalnız,
oradan sessiz,
orada sadece kendiyle var.
Ve orada bir kadının adı bile yok.
Çünkü onu çağıran kimse kalmadı.
Ama belki bir gün biri cesaret eder de,
bu kadının hikâyesini yürekle dinlerse,
o zaman anlaşılacak bu sözler:
“Bir kadını kırmak, bir hayatı öldürmektir.
Ve bir hayatı öldürenin,
affı sadece gökte saklıdır.”
Mehmet bildir
Kayıt Tarihi : 12.8.2025 16:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!