Yağmur ağlamaya başlamadan önce şehri hüzün;
Mevsimin gösterdiklerini düşünün…
Ardı yapmadan önce güneşi bulutlar;
Bazıları bulutların apayrı hayatlarını birleştirişlerini seyrederler;
Ama yanıtlayamazlar zihinlerindekini: “Bu bulutlar nereden geldiler? ”
Bazıları adlarını sorduğunuzda verecekleri kadar hızlı yanıtlar soruları…
Bazıları doğruluklarından pişman olduklarında kavrar onları…
Ruhsuzlar yalan söylerler: “Seni seviyorum”larla…
Saflar inanır ve düşünmeye başlarlar: “Seni seviyorum”larla…
Bugün başlar işte günün doğumu ölmesini istemediğin…
Bugün başlar işte dostlarının uyarıları senin dinleyemediğin…
Bir gün gelir ve gökyüzüne bakıp; bulutların gelişini izlersin…
“Neden geldiler? ” Diye düşünmek istemezsin…
Düşüncelerin gider soruları düşünmeye, ama sen düşünmekten korkarsın; düşünmezsin…
Soruları düşünmek düşüncesine karşı direnmeye direnirsin…
Ama bir an gelir ki; düşüncenin sorulardan meydana gelen bir kale gibi olduğunu kavrayıverirsin…
Çok sağlamdır bu kale sana ve sen bunu yıkamayacağına inanıverirsin…
Oysa yağmurun yağmasına izin versen; kalenin kumdan yapılmış olduğunu ve yağmurla eriyip gittiğini görüverirsin…
Ama cesaret edemezsin…
O yağan duygu yağmurunda boğulmaktan korkuyorsun, ama bilmelisin;
Duygu yağmurunda boğulmanın; duygusuzlara aitliğini…
Ansızın bir şimşek çakar; alt üst eder benliğini;
Ortaya çıkarır herkesten giz gibi ardı yaptığın seni…
Yağmur yağmaya başlayacak; kavramışsındır bu gerçeği;
Ve işlemişsindir ruhuna beklemeyi…
Hiç düşünmezsin ruhunun sahip olduğu inceliği;
Sorarsın bilinçaltındaki giz sesinle: “Boğulmazsın, değil mi? ”
Ama yanıt gelmeyecektir ki;
Yeniden sessizliğinde kalabalıklaşıp, beklersin;
Çakan şimşeklere dayanmayı denersin…
Çok küçük görürsün seni sen;
“Karınca” gibiyim dersin…
Ama zaman gelir ve anlarsın ki; “dev”sindir sen…
“Hadi bir kere daha ruhundaki çatışmaları yen! ” Dersin benliğine…
Kabul edip; “dev”im,” dersin kendine;
İşte o zaman başlarsın aslında küçülmeye…
“Karınca”laştırdığın ölmüştür çoktan bile;
İşte buna sevinirsin; başlasın istersin sonu gelmeyen duygu yağmurlarının yağmasını…
Kondurursun gökyüzünden sana akmasını istediğin yağmurları;
Gönlüne…
Akan zamanla birlikte içine yağmış olan yağmurda akar gider içinden;
Sonunda sadece sen kalacağını bilirsin artık sen…
Erimiştir artık içindeki kumdan kaleler;
İçinde taşıdığın kaçıncı yıkık kaledir bu kimseler bilemezler…
Onlara sunduğun hiçbir kanıta inanmazlar bazen bazıları;
Ama bir gün elbette anlatacaksındır onlara olanları…
Bekleme onlardan sana inanmalarını;
“Belki de dünyadaki tek yalancısındır çünkü sen onların zihinlerine işlenmiş yalan bilgilerde…”
Oysa bilmeliler senin ne kadar nefret ettiğini yalandan ve yalancıdan; kendi benliğinde…
Gördükleri bir yalancı mı ki o gözlerindeki sende?
Tüm hayatını anlatmak istersin satırlara;
Bazen bir şiirin en duygusal anında…
Şiirdeki cümlelere duygu katan da sensindir aslında;
Bunu kavrayamıyor mu insan “sahip olduğu ruhta? ”
“Kalbim çıkacak! ” Diyorlar bazıları bazı anlarında;
Sahipler mi ki onlar ona?
Yitik bir ruhtan kaçmış ölü canlardır onlar aslında;
Gözlerindeki, parmaklarındaki yalanlarla konuşur onlar her anlarında…
Kavrayamıyorsunuz siz? “Kahır eden bir ses bombası infilakta; ”
Kalbiniz paramparça; ruhunuz inceliğini yitirmiş bir ip darağacında…
Bazılarının çocuk saflığı götürür sizi bu ipe;
Bu durumları; Sirenlerin sesleri kadar çekici geliyor size…
Ölüme gidiyorsunuz; seve seve;
Ölüm de lezzet veriyormuş demek ki ruhunuzu bedeninizden çalmadan önce…
Ruhunuzu sunduğunuz o çocuk saflığı; ruhunuzu alıyor sizden;
Başkalarına ise kendi ruhunu sunuyor siz bilmezken…
Ve siz de kavrayıveriyorsunuz; ikiyüzlü bir aynaymış size yansıtılmayan;
Sizi kendisi; kendisini siz gösteren…
Bir hırsızı yakalamışsınız gibi; geri verir size sizden aldıklarını siz izin vermeden;
Alır almaz sizden alınmış olanları; öfke ekersiniz üzerine çok düşünmeden…
Öldürmekler istersiniz sizden ruhunuzu çalmaya çalışmış olanı;
Ama yapamazsınız onları…
Hırsızın parmak izleri kalır o ruhun bedeninde;
Silinmez hemen öyle…
Zaman gerekir size;
Sonunda tek bir iz bile bırakmazsınız ondan geriye…
Ama tek bir şeyi içinizden atamazsınız;
“Nasıl bu kadar saf olabildim? Neden ben? ” Düşünür; yanıt bulamazsınız…
İsminin anılması bile gereksiz kızları sevenler vardır;
Onların da hüzünlerinden dolayı akan gözyaşları vardır…
Bazılarının sis bulutlarının ardında sevdikleri;
Sisli olan da neresi?
Sahip oldukları bellekleri mi?
Belleklerinin oda diye tanımladığı yer mi?
Karanlıktadır onların sahip oldukları zihinleri;
Güneş ekersiniz avuçlarınıza kimsenin bilmediği…
Aynı gün de aydınlanan odalar; aydınlatan güneş mi?
Avuçlara ekilen güneşin yansıması Ay ışığında;
Aydınlanan dünya bir sis bulutu ardındaki odada…
Bazen üç, bazen altı ayın ardındadır o sisli kan;
Aslında onların dudaklarından çıkan can…
Bazıları için “Ankara; ” sadece Türkiye’de başkent;
Bazıları için “Ankara; ” aynı zamanda aşkta başkent…
Bazıları için “Ankara; ” hayallerinde hayallerindekilerle cennet;
Oysa bilmezler; cennet görünen cehennemdir nihayetinde…
Bazen de takılır gidersin “18.18”lerin peşine;
Yakaladığını sanıp; açıp baktığın avuçlarında gördüğün bir “16.16”dır işte…
Alarm çalar işte o anda;
Uyanırsın derinleştiğin saniyelik uykularındaki o anında…
Öldüğünden uyandığının değiller farkında…
Gözlerini açtığın dünya aynı aslında;
Ama değişen bir dünya vardır senin ruhunda…
Tecrübelerle elde edilen;
Büyümen gerektiğinde sana verilen; kalbine yerleştirilen bir ruh en derinden…
Sahiplenince o ruhu elde etmişken;
İkinci bir bahar yaşarken…
İçinde bulunduğun zamanın son iki güneşli gününde kandırmak isteyen sen;
Onlardır kandırıldığını anlayamayan…
Ama ilkbaharda kandırılan sen;
Sonbaharda kandıran sen;
Onlar ise sonbaharda üşüyen…
Sana gelen mutlu bir ruhtur “Şehri Hüzün.”
Emrullah AtabeyKayıt Tarihi : 13.11.2016 22:09:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Emrullah Atabey](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/11/13/huzun-sehri-5.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!