Hüzün salıncağım bulutlara asılı, nemli bakışlarından eklenir akışlar.. Delirmiş özlemler ve seni unutamayan fışkınlarımın sesinde kalırdım nicelerinde.
Yüreğimdeki pervane sızım sızım sızlıyor, sensizliğin süzgecinden geçerken. Beklentiler,ekleniyor,ruhun vahalarına, gözyaşı nehrinin taşkınlığında yaralarımın Salı batıyor sineme.Yabansı bir hazın zimmetini ele geçirdi susmalar.
Gençliğinin tüm ayrıntılarını araştırıyor aşk.Gerçekten bir insan bu kadar sever mi?
Bu soruya milyonlarca his cevapsız kalıyor. Bu gönül imzası benim mi?
Ruhuma dolar, köstekli saat gibi gözyaşlarının damlası. İçimdeki hüzündenizi sana bağlar İstanbul Boğazımı.Kirlenmişliğin bütün suları akar sana doğru.Aşk beklemiyormuş oysa beyaz sularımızı,hüzünlerini kalbinde iyi sakla bari onlar kirlenmesin.
Bam tellerinden dökülen nağmeler, anonim sulara güftelenmiş gibi yüreğimi senin dalgalarına doğru hızla atıyorlar.
Sindire sindire gizlice soktuğum sevdalar gitmelerin sonbaharda yaprak yarama döküldüler. Seni kırdığım her andan bir yaprak düştü yaralı yüreğimin denizine.
Yaprakları saydım, hatalarımı yüzdürdüm onlarla.Oysa sen, içimi parçalayan, tutkuevimi yakıp, közünden yeniden kavuşmalar sunan, yüreği sunaklıydın.Nakışlarından birkaç tane kalmış,belki gelirsin diye her gün yıkıyor,ütülüyor,sandığının yerine,yandığının asıllarını asıyorum hüzün gülüm.
Sen hüzünlerini yüreğinde saklamış olmalısın ki temizdir acıların, bana kırılışların direnci bu yüzden uzun metrajlı bir film gibi oynuyor aramızda, kavuşamadıklarımızda.
Merhaba demelerinde içimde bahar tomurcukları büyürdü,aşkına meyve olma yazına hazırlanırdım. Yürürdün,depremlerinin artçı dalgaları artırdı içimde.Bakardın,
açlığımı unutur, susuzluğumu su istemezdim. Bugün çok yorgunsun Nazlıcan, yemek yapma biraz erişte yap hazır aşklardan daha iyi.
Yırtılan,başını koyduğun göğsümü kokunla yamardın,kalırdın orda kalın,mutlu bir dünya büyürdü. Dilinden dökülen sözcelerden,kitaplar susardı, and içerdi bilge geleceğin ışıltıları.Alev alev yanan dudak uçlarıma mayınlı bir öpücük bırakırdın, bile biler basardım hazlarına.İçimde sana parçalanmış zevkler zincirlenirdi,geceye hazırlık dersi gibi biraz daha çalışır derdin.
Ve sen, benden aldığın ne varsa akıtırdın gelişinle, gülüşünle, sarılışınla.
Hani, gelişinle içimdeki bütün dünya harikası tapınaklarımız, sallanır, yüreksizliğin ağacı sallanır,sallanışın kurtarırdı her şeyi.” Bu dünyada bir yar sevdim,el almadı,ben aldım; ama şimdi eller içinde,bensiz hüzünlerini büyütür.Bir yandan da beni unuturmuş.Seni bana hangi kıyamet alameti çağırır ki bilinmiyor.
Cevapsız beklemeler zincirlenmiş,sevgilerim kelepçelenmiş,gelgitler aydan kıskanır gel –gitlerimizin son oyununda koynunun resim sergisini sunar bana hayal.
Özünün gözleri kilitlerini açar, sözlerin felçli umutlarımı yürütür,beyaz bir denemenin gündüzünde güneşime yaklaşan bilinmeyen bir cisim gibisin.
Nice tayfunun hayıflarını aldırmaz, nice karabasanların katranlarını görmez,çözümlere çözülmüş dünyalar sunardık.
Hüzünlü yüreğinin gemisi sensizliğimin rıhtımda öfkeyle ve susarak bekleyişte.
Ben seninle bir daha yapamam ki…
Ey şairin depremi, tsunamasi,bütün yaşanmış büyük felaketlerin çeşnisi.
Gözyaşlarının zembereğini çektin yaralı yüreğimdeki denize.Hiç düşündün mü beni.
Kirli denizlerimi hangi aşk,hangi umut, hangi bekleyiş,ya da hangi gözyaşların temizler. Ağlayarak, kaçarak, yalnızlığın sahilinde sürüklenerek neyi değiştireceğiz.
Aşkın formülü ve aşk'la yazılmıştır,benim formülümüm sonucusun.Formel andıçlara,bin yıldır çözülemeyen ünlü İtalyan matematikçisi Elver Soloni ‘nin proplemi misin?
Gösterme gözyaşlarını,nazlarını, bensizliği kimseye.Sensizliğimi bütün dünya biliyor.Sen gizemli kal ki denklem kurulsun, hüzünler kurusun nazlıcan.
İçimde çürümüş öçlerden medet umma.Ummanlarım temizledi,olgunlaştım,değiştim,
O seni iki kez hançerleyen benden bir milim iz kalmadı.
Dilersen boya dünyanın bütün hüzünlerini, ayıkla bütün ayrılıkları,sayıkla acıları, yakıver kederleri ne kazanabilirsin ki..Umut güvercinlerim konsun yaralı yüreğine.
Bir tan vakti alıver tanjantlarımı. Beni önce nurlamış benimle çarp.Payda ola paylarıma.Yakup’tan ödünç aldığım sabırlarımı serdim,Yusuf’un zindandaki duvara adını Züleyha’nın yanına yazdım,Ferhad’ın baltasıyla bütün günahlarımı mezar gömdüm. Leyla’nın mezarından bir avuç toprak getirdim,evde bıraktığın çiçeğinin saksına koydum.Her şey tamam,gözyaşlarından arınmış gözlerin,acılardan, ayrılıklardan,her şeyden arınmış sözlerin, bakışlarımın kıblesi kahverengi gözlerin ve de beyazlığın yeni tanımı o yüzün kaldı Nazlıcan…
Damla damla gel ülkene, sevgilerle, özlemlerle, kitabi sözlerle,bir çiçek ol
kurumuş sevgi bahçemde.
Kayıt Tarihi : 19.6.2009 16:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)