HÜZÜN KOKUYOR İSTANBUL
istese de ağlayamaz her insan
hele don vursun başını kaldıran tohuma
hele toz olup ellerinden uçsun emeği
bak nasıl da diz çöktürür adama
…
yaralıydım, elimi uzattım bir kadına
‘aptestim bozulur diye’ tutmadı elimi
be kadın akan kan bozmaz mı aptestini
eğlenmek adına iki züppe kirlettiğini attılar sokağa
feryadı duymaz bu sokak ne fayda
bu sokak kör, bu sokak sağır, bu sokak dilsiz
aç gözlerini doyurmak için gözü kapalı dua ettiler
duymadılar, görmediler feryadı
bugün de farkına olmadan eğilip öptüler karanlığı
orda benzi soluk sarı - sarışın kadınlar
Türk erkeğini cezbederken Laleli’de
dilini öğrendiler boynu bükük sokağın
yorgunluğu hüzün tutmuş
işçinin yüzü dün gibi
hani bir gün olsun ötmese şu patronun borusu
sarılıp öperdi ya çocuğu
işçi ki ekmek parasına kovalayıp durur ömrünü
ölmeden yakalasa şansını
belki bir evi, terası, bahçesi
ayak ayak üstüne atsa n’olurdu
gar’da inen bir Mardinli denizden korkan bir kadın gibi
zor bela kaldırıma attı kendini, üzerine yürüyen bir şehir
camiye çıkan dar bir sokakta gördü kendini
selamsız geçen insanlar, yürüyen soğuk duvarlar
üşüyen ağaçlar, işsizler gençler, yaşlılar…
örtülü, örtüsüz kadınlar
neye, nereye baksa yabancı
‘bugün de çalışsam’ diyor mor benekli çocuk
alnında sırlanmış atasının çilesi
‘sermayeyi’ kaptırmadan zabıtaya
Beyoğlu’nda mendil satan kaçak işçi
dünden kalma gözyaşını siler İstanbul’un
uzaklardan gelenler arka mahallede
çamur içinde elleri
yürekleri uzakta, duman tüten dağlarda
sönen ocaklarında… gözyaşları çocukluk düşleri
inatsa inat dediler bir kez
anne-baba bir gülse, ahh bir ağız gülseler
ötede uluyan sahipsiz bir köpek
zor kurtulmuş ‘ölüm timi’nin elinden
varoşları yol etmiş kendine, çaresiz
gecekondu çöplüğünden et kokusu gelmez
…
yedi tepeli şehrin, her tepesi kederli
pezevenkleri gülüyor bu kentin cebinde para
ıssız, kör sokaklar uykuda yosmaları çıkınca ‘işe’
ard arda kişner gibi çınlıyor yüksek topuklu ayakkabılar
eski yapıların duvarında
Osmanlının sonuna benziyor o eski yapılar
dokunsan ‘kimse yok’ derler ya içinde
ekşiyen gözleriyle süzüyorlar ama arkadan
soluk, sarı yüzlerin altında sırıtan çıplaklık
…
ya işsiz ya da işçi emeklisi Haliç’te cılız bir adam
diklenmiş küfrediyor oltasını alan dalgaya
bu dili bilmez dalga, anlamaz küfürden be adam
bu dalga başka diyardan… bu dalga kiri taşır sahile
yol parası, yem, olta parası çıkar kesenden
ve akşama ziyafet hayali kaçıp gider cebinden
hüzün kokuyor İstanbul, hüzün
yedi tepeli şehrin, her tepesi kederli
(Adsız Fırtınalar Doğuyor)
Ercan CengizKayıt Tarihi : 14.10.2008 03:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
hüzün kokuyor İstanbul
Saygılar.
TÜM YORUMLAR (1)