Umut gelirdi ve siyah beyaz bir akşam olurdu benim dünyam. Bahçemdeki çınar ağacı, gün boyu biriktirdiği kuşların sevinci ile uzanırdı düşlerime. Gözlerinle söyleşmeye başladığımda ayışığı rengiydi gözlerim, saçlarım gecenin karanlığı kadar siyahtı. Parmak uçlarına bir öpücük kondurur bana uzatırdın, sevinç kokardı o an avuç içlerim. Ellerim ellerin kadar sıcaktı bilesin… Kimsenin bilmediği bir yürekti sol yanımdaki cennet.
İlkbahar kokardı saçlarım seni sevdikçe… Oysa ben berrak bir hüzündüm, baktığında dibi görünen… Nam-ı diğer sonbahar… Hep bir mevsim dururdu aramızda… Uzansan yaz’a değer ellerin, kavrulur yaz ateşinde yüreğin benim olamazsın sevdiğim… Hoyrat bir rüzgarla cesaretlenip tekrar uzanırken gözlerimdeki hayata, donar ellerin insafsız ve upuzun kış ayazında. İki umutsuz mevsim birbirini sevse ne olur ki… Günahkar beşinci mevsim olmazdık… Hey gidi çiçekli bahar, kaç hüzünlü öykü tükenip bitecek kim bilir bu imkansız bekleyişler içinde.
Duvara asılmış bir fotoğrafta soluklanırdı ezberlenmiş hayat. Yerini yurdunu bulamamış mahcup bir sonbahar rüzgarı okşar saçlarımı. Yıllanmış yıldızlarım gözlerine serilir. Yaprakları soyunurken dallarım, hayatı sunduğun gözlerime ölüm üflenir. Gözlerinin konuşkanlığında susuyorken düşlerim, sen çiçekleri giyinirsin sevdiğim. Boşunadır yakarışlarla geçer zaman, sana gelen yollar kıyamet olur bilirim. Hüzünler damla damla düştüğünde içime, gecelerin kolları sarar umutsuz bekleyişlerimi.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.