Solgun bir gece devriliyor sevdaya mağlup yüreğime. Yorgunum elbet, mavi toprak kokusunda her gece ölmek zor… Dönüşsüz gitmelerini yağmura, çamura, geceye gizlemek ah... Şimdi kim tutabilir ki bulut bulut üzerime yürüyen bakışlarının uzaklığını... İçimde çağlayan sesin özlemine kim set kurabilir ki… Yüreğim bir bir çoğalan gecekondu hüzünler barındırıyor. Hepsi ne kadar hevesli deli gönlümün kaygan topraklarına.
Her saat başı, acıyla çoğalan zaman en büyük düşmanım olurken; akreple yelkovanın her öpüşmesi düşlerimi kanatır, sevdayı anımsatır acımasızca. Eskimeyen şarkılar dolarım dilime, her notada hayal kırıklıklarım vurur yüzüme. Kıpırtılı duygular, yaşanmamış an’lar küser özüme. Hüzün işlemeli göğsümün sol yanına çöreklenir, yokluğun acısı… Öyle bir boşluk ki, sevgi dolu gülleriyle nice kafileler gelse ahh dolmuyor. Hadi yüreğim çalış diyorum umut üret bugüne yetecek kadar, yarına Allah kerim.
Kızıyorum kendime, gözlerindeki “ben” kokan sıradanlığıma…
En taze cümlelerin söylenmeden eskiyişine…
Kızıyorum velhasıl seni anlatamayışıma.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.