Huyum Bu Şiiri - Sezayi Tuğla

Sezayi Tuğla
1645

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Huyum Bu

Bir manava sorsan ki; “neden çürük katarsın? ”
Diyecektir ki sana; “ne yapayım, huyum bu”.
Bir kasaba desen ki; “eti bozuk satarsın”,
Diyecektir ki sana; “ne yapayım, huyum bu”.

Müteahhit binayla, tırmanır gökyüzüne,
Komşudaki parseli kestirmiştir gözüne,
Sorsan; “nice girersin, beyaz kefen bezine? ”
Diyecektir ki sana; “ne yapayım, huyum bu”.

Haram, helal demeden dünyada yiyin için,
Zilzurna sarhoş olun ve kendinizden geçin,
Birine fısıldasan; “bu aymazlığın niçin? ”
Diyecektir ki sana; “ne yapayım, huyum bu”.

Hesap günü çok çetin, herkesi bekler durur,
Onun ismini duyan yeşil ağaçlar kurur,
Desen ki; “nedir sende mevcut olan bu gurur? ”
Diyecektir ki sana; “ne yapayım, huyum bu?

İşte bu hale geldik, hep böyle diye diye,
Nedenlerini sorsan, şu garip Sezayi’ye,
“İnsanları yerersin her zaman, ama niye?
Diyecektir ki sana; “ne yapayım, huyum bu.”

(EYLÜL 2008)

Sezayi Tuğla
Kayıt Tarihi : 30.10.2012 16:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


CAN ÇIKMADIKÇA HUY ÇIKMAZ(MI?) Halk arasında yaygın bir atasözü var; “Can çıkmadıkça, huy çıkmaz”. Birçok atasözünün doğruluğunun tartışıldığı gibi, bu atasözünü de tartışmak kaçınılmaz bence. İnsanoğlu bazı zaaflarını maskelemek için bir kılıf uydurur hata ve olumsuzluklarına genellikle. İçimizde empati ve özeleştiri yapan parmakla sayılacak kadar azdır demek mübalağa olmaz herhalde. Bunu nereden mi çıkarıyorum? Bazen hayatımın geçmişine doğru dönüp şöyle bir eleştirel gözle bakıyorum da, ne hata ve yanlışlıklar yaptığımı daha iyi görüyorum. Hatta nefis ağır basıp, o günkü şartları ileri sürerek yine kendine bir pay çıkarmak istiyor. Bu sefer empati terazisini önüme koyup, nefsimi yargılamaya başlıyorum. Aman Allah’ım! Zamanın şartlarını göz önüne alarak yapmış olduğum hata ve yanlışlıkları bir başkası yapmış olsa, yargısız infazla ipe götürürüm onu. İnsan, tekrar ileriye dönüp, geleceğe adım atmaya hazırlanırken, empatisini önceden yaparak geçmişini tecrübe edinmeli. İnsanı bilimsel olarak etkileyen genetik yapı ve irsiyet, burçlar, ailevi durum, bulunulan ortam-ülke-kıta, eğitim şekli gibi daha epey çoğaltabileceğimiz etkenler mutlaka söz konusudur. Ama insanın, “insan” olarak yaratılıp imtihan sahasına sürülmesinin asıl gayesi de bu değil mi zaten? İnsandaki erdem; yukarıda bir kısmını sıraladığım bilimsel veya gayrı bilimsel etkenlerin üstesinden gelmek veya gelmeye çalışmakla ortaya çıkar. “Ne yapayım, huyum bu” kılıfı, kurtuluş eli değil, tam tersine “özrü kabahatinden büyük” teranesidir bence. Bir de bazı insanlar hayata hep karamsar bakar nedense. Onun gözünde her şey hatalı ve noksandır. Problemsiz bir dünya istemektedir daima. Problem çözmekten daha çok ha bire problem üretir çevresinde. Neticedeki problemsiz dünyaya gitmek için de hiçbir hazırlık yapmaz. Hatta ebedi kalacağı dünyaya gitmemek için direnir adeta. Oysa bu dünyada ne kadar çok problem çözücü ve uygulayıcı olursan, gelecekteki dünyanda da o kadar rahat olursun. Zamanın birinde, elma bahçeleri olan, fakat hayatından hiç memnun olmayan bir Mehmet efendi varmış. Birçok yıllar elmalarında kısmen ya çürükler olur, ya da bazılarına elma kurtları musallat olurmuş. Bazı yıllar da ürün kıt olurmuş bahçelerinde. Senenin birinde de öyle bir bolluk-bereket olmuş ki, sormayın. Üstelik hiçbir meyvede kurt ve çürük de yok. Konu-komşu tanıyanlar; “Ee Mehmet efendi, her sene kurt, çürük ve verimsizlikten şikâyetçiydin, buna ne diyeceksin bakalım? ” dediklerinde Mehmet efendinin cevabı ne olmuş biliyor musunuz? “İyi de, hayvanlarıma yedirecek bir tane bile çürük veya kurtlu elma yoktur. Ben hayvanlarıma ne yedireceğim şimdi? ” Sözün kısası; kötü huylarımızı terk edelim. Hiç olmazsa elden geldiği kadar terk etmeye çalışalım. Kuyuya taş atmak değil de, taş çıkaran olalım. Bizim ve bizden sonra gelecek olan nesillerin yürüyeceği yolları dikenlerden arındıralım. Tarihe göz attığımızda o kadar çarpıcı ve değişik örneklerle karşılaşırız ki sormayın. Hz Ömer’in İslâmiyet’i seçmeden önceki huy, karakter ve yapısını gözümün önünde canlandırıyorum da, İslâm’la müşerref olduktan sonraki Ömer’in teslimiyeti ve hak karşısındaki sinmişliği beni tefekkürün içinde herc-ü merc olmaya adeta zorluyor. Nice yol kesici eşkıyalar, katiller, içki müptelası sarhoşlar, Allah’a isyan edenler, sayılamayacak kadar çok sıra dışı kötü şahsiyetler huylarını değiştirmişlerdir. Evet, insanın yapısı, mizacı belli bir huya meyillidir. Ama insanoğlu, irade hâkimiyeti ve aklıyla, gerek nefsanî, gerek şeytanî ve gerekse yaratılıştan doğan mizacî kötü eğilimlerini zaman, zemin ve etik kalburunda eleyerek, saf ve temiz olarak imtihanı kazananlardan olabilir. Her şeyin bir bahanesi vardır. Bakarsın, hiç ummadığın bir vesile oluşmuş, geçmişinden tiksindiğin yeni bir ufuk açılmış önünde. Sigara tiryakisi bir öğretmen arkadaşımı anmadan geçemeyeceğim. Öğrencilere yönelik bir konferansa, meşhur çevreci Orhan Kural hocayı getirtmiştik eğitim amacıyla. Orhan hoca bilimsel olarak, sigaranın bütün zarar ve kötülüklerini ortaya koyduktan sonra (ismi bende saklı olan) bir tiryaki öğretmen arkadaşımıza, ne kadar ısrarla sigarayı bırakacağına dair söz istese de asla muvaffak olamadı. İnadını ve huyunu çok iyi bildiğimiz arkadaşımızın bu tavrı bizleri hiç şaşırtmadı. Ama yanıldığımızı (fazla değil) bir yıl sonra hepimiz de gördük. Çünkü o arkadaşımız sigarayı bırakmış, adeta nefret eder hale gelmişti. Bu arkadaşımız herhangi bir musibete de uğramış değil üstelik. Hani derler ya; “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” diye. Bakarsın ki, hiç hoşlanmadığımız bir musibet, hayatımızda önemli değişikliklere sebep olarak bizim hayrımıza da dönüşebilir. İrademiz dışında esen ilâhî bir rüzgâr bakarsın ki bizi, hayal bile edemeyeceğimiz bir haz bahçesinin içine taşımış. Olumlu yönde değişime kendimizi zorlamayı huy edinmeye ne dersiniz?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sezayi Tuğla