Tanyeri ağarırken meleyen kuzuların
Uyanışlarımıza düşen mahmurluklarını
Anlatsam, anlar mısın Be Hüsom?
Hani ;
Davar sürülerini güden kavruk simalı çobanları
Yazın tozunu, dumanını
Kara bahtlı kapkara kara kışların
Tipisini, buzunu, boranını
Birde toz buz olmuş emeklerimi
Hani o anlımın akı alın terimi
Kanayan yaramı, inleyen yüreğimi
Anlatsam anlar mısın Be Hüsom?
Mertekli damların tozlu minderlerini
Taştan evlerin çamur sıvalarını
Tandırda yanan tezeği
Keteyi, lavaşı, sac ekmeğini
Yorgunluk nedir bilmeden
Patos önünde sabahlayan bitkin bedenleri
Çıkarla kirlenmemiş delik cepkenleri
Saflığı
Dost muhabbetlerinde sadakati
Hüzünleri
Hazları
Çeşme katarı kızlardaki nazları
Anlatsam anlar mısın be Hüsom?
Asırlık çınarları
Kuruyan çeşmeleri, pınarları
Kan kokan elleri, kan kırmızısı gözleri
Ustura çekilmiş asırlık çizgileri
Kırışık alınları
Saman savuran rüzgârları
Gem üzerinde gezindiğimiz harmanları
Onulmaz umutları
Erişilmez vuslatları
Özlenmeyen özlemlerimizi
O çimdiğimiz kokmuş gölün kokusunu özleyeceğin
Aklına gelir miydi Be Hüsom?
Su kantarlarını omuzlayan cılız omuzları
Salya, sümük yalınayak
Ezginliğin tomarca ağırlığında ezilen öksüz yavruları
İple çekilen bayram sabahlarında
Başucumuza koyduğumuz cici bicilerimizi
Kapı kapı topladığımız şekerleri, harçlıkları
Gecenin melaneti baykuş seslerini
Ömür törpüsü öküz boynunda sabanı
Değirmende sıramı
Tırmığı, tırpanı
Ümitlerime saplanan dirgeni
Nerden bileceksin
Anlatsam ne yazar Be Hüsom?
Çeper diplerinde dedikoduları
Güneş yanığı simaları, yorgun bedenleri
Cemaatlere sığınıp,
Ağalar önünde diz çökenleri
Hatırlar mısın koyun sağan Berivan’ın nasırlı ellerini?
Sürüden kaçan Karabaşı
Kağanı, Sıla düzü, İnce Çayırı
Karış karış gezdiğimiz Kaşbaşı’nı
Çilesi bitmeyen başımızı
Ve içimize akıttığım gözyaşını
Anlatsam nerden anlayacaksın Be Hüsom!
Bana bendeki seni anlattırma artık
Seninle bir yanım köşk saray
Bir yanım virane
Seni tanımayan talihsiz
Tanıyan ben gibi divane Be Hüsom! ...
Ah be Hüsom!
Güldün değil mi?
Öyle ya; sen bilmeyeceksin de, kim bilecek
Hani ipten top yapar yedi kale oynardık ya
Hani at koştururduk kırlarda, çayırlarda
Ne büyük özgürlükmüş meğer
geç anladık Be Hüsom!
Aslında erken anladık da
O özgür yanımızı erken aldılar bizden
Küçücük omuzlarımıza yüklenenlerle
Yerle yeksan ettiler bizi!
Bizim oralarda acılar çocukları erken büyütür, bilirsin
İşte sen o benim erken büyüyen
Çocuktan sayılmayan
O yaşanmayan anılarım
Yangın yeri, çocuk yanımsın! ...
Hele bir de kokan çoraplarını saymazsam
Sen benim zulamdaki çocukluğum kokarsın Be Hüsom!
Hani hep dersin ya “Seni çocukken kıskanırdık” diye
Zahiride özgür görünen, gıpta edilen ben
Bedenimde saklı esaret ruhumun esiriydim
Aslında batınide hep bendim sizleri kıskanan…
Büyümek en büyük handikaptı belki ama
Yer bize yatak döşekti
Dünyaya kahpe dedirten kahpeleri görmektense
Doğduğumuz o gün ölsem ne fark edecekti Be Hüsom?
Ne fark edecekti?...
Kayıt Tarihi : 12.9.2012 16:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hayatın hep acı yüzüyle yüzleşen, büyük şansızlıklar yaşayan arkadaşım Hüseyin Aras'a ithafımdır. Çocukluğumuza dair bir yolculuktu...

Öyle ya;
Sen bilmeyeceksin de, kim bilecek
Hani ipten top yapar yedi kale oynardık ya
Hani at koştururduk kırlarda, çayırlarda…
Ne büyük özgürlükmüş meğer
geç anladık be hüsom
Güzeldi.Kalemin daim olsun.
TÜM YORUMLAR (2)