maneviyat öldü,
madde yaşamda kaldı,
her şey karşılıklı oldu,
uçurtma uçurabilen çocuklarmı kaldı..
Sen İstanbul, dokuz karılı kocasın.
Bazı karılarının çocuklarına özel davranırsın,
Bazılarınınkine ise üvey muamelesi yaparsın
Kucağında her gün şampanya patlatanlar varken
Sokaklarında bir dilim ekmeğe muhtaç, aç insanlarla dolusun
Bilirim anam, yılan tutarsın nasırlı ellerinle,
Uçurtmamızı yaparda gözlerin kalır pencerelerde.
Takılmasın bir yerlere,
Bitmesin yüzümüzdeki gülmece diye.
Ağladığımızda için için ağlar
Doğuşunu seyrettim güneşin bu sabah,
İçimi tuhaf bir his kapladı, doyamadım bakmaya
Yükseldikçe yavaş yavaş yukarı
Dağıttı etrafındaki kızıllıkları
Bende yoktu, güneşin doğuşunu seyretme alışkanlığı,
Güneşte alışık değildi benimle doğmaya
Gönül istiyor ki; seninle el ele tutuşmayı
Kırlarda dolaşmayı,
Aldığımız her nefesi paylaşmayı,
Bazen çocuklaşmayı,bazende;
Kendi çocuğumuzu yapmayı,
Gönül bu istiyor işte...
Oturduğum o bankı denize atmak geldi içimden.
Oysa oraya oturuncaya kadar,
Ne fırtınalar koptu gönül denizimden.
Bıraksaydı içimdeki tomurcuk,
Katmer katmer gül olsaydı.
Bıraksaydı o deniz, o maviliğiyle
Çamura batmış eteğinle,
O sabahsız gecelerde,
Yürüyorsun güzelim.
Gökyüzü çatırtıları içerisinde
Çocuk çığlıkları yuvarlanır beyninde,
Güneşi beklersin, o parlak yüzüyle
O an gelir, yaşarsın
Ama ne yaşadığını bir türlü anlamazsın.
Onca kalabalıkta, tek yürek olur,
Donar kalırsın...
Yanlızlığını yok etmek, için çare ararsın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!