yürüdü uzun hava ben yürüdüm
vuruldu aklımın sabahları
dipsiz bir kuyu gibi suskun
saklanmış tenine şimdi uzak kadınlar
bir inanç gibi taşımalı seni
günaydın ağzım başımı döndüren heves
eskiyen güneş seyyah deniz ıslık çalan yıldızlar
öpüp öpüp başıma koyduğum gökyüzü
bağışladığın zamanlarda doğdum bir daha
gün batıyor
kapandı o büyük kapılar usulca
bir sırrın parçasıydı her şey
akşamın kızıllığı vuruyor
titreyen dağların yanaklarına
günlerden cumartesi iki dilde seviyorum
yüzüne baktım bir aynaya bakarcasına
topukların iyilikten bozma tanrı ustalığı
senin sesin suyu anlatan bir şeydi
acemi bir taş gibi yardım havayı
kırıldı zamanın saati
hüzün doluyor
boşluklara karanlıklara hüzün
tutundum aklın ipine
yıktım içimdeki duvarları
ağır bir hayatı taşırım kollarımda
düşlerin ateşe verildiği yerdeyim
o çıplak göğün altında
dağın güneş alan tarafını sana verdim
üşüyen yanlarımı al
susuyorum bir uçurum gibi
ağzının kıyısında bana yer aç
şimdi sizlere soruyorum
nasılsınız
gördüğüm ilk gökyüzü
tanrıya dua eden yıldızlar
topuğundan soyunan güneş
bir öyküm vardı
sesimin yıldızlara ulaştığı yerde
nehirlerin sırtında yaşarım
kimse görmez yalnızlığımı
atlar uyurken büyüdüm
bir yolculuk başladı göğsümden
yürüdüm ruhuna sözcüklerin
parmaklarım kanadı
denizleri geçtim
çiçeklere baktım susmayı öğrendim
bir kadın sarılıyor kalbime
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!