Geceye bu yıldızlı kara kıyafeti sen mi diktin?
Üzeri dantelli bu mavi örtüyü sen mi serdin dünyaya?
Lal eden sen misin, üzen bütün bağırışları?
Billurluğu nehirlere; renkleri çiçeklere sen mi verdin?
Ey sevgilim ey sevdiğim ey sevdiceğim!
Yazdan güneşi çalıp bahara hediye eden sen misin yoksa?
Kış günü sinende ısınan küçük köy kızları var olsun,
Kardelen sesleri çalınsın tarlalarda,
Ölüm döşeğinde ninem kendi çocukluğuna ninni söyleyedursun,
Yağmura yol verme bahanesiyle, bir evin saçaklarını yapmaya yeltensin fukara bir baba,
Uzakta bir yerde bir yerler var etsin kendini,
Üzerlerinde adınla saman kağıtları gri gökyüzünde salınıp tablolara ilham versin,
Ben yokluğunda keder çekmem,
Sinemde tutmam hiç o zehri.
Gecede eksik kalsan da,
Susuz yasları bilmeden alıp versen de,
Grilik hoş gelmese ve uzayıp gitse de yokluğunun siyahlığı,
Hadi söylesene serin tutan sözcüklerin hangileri,
Söylemeden duramadıkların hangileri,
Usandırmayan, şeftali tadı bırakanlar,
Hazır kasvet üstümden eksik olmazken
Bana havuç renklerini vermeye yelten böylelikle.
Gülüşün, saklanır papatyanın seviyor tarafına.
Yaprakların yeşil gururuna değer de uzar,
Güneşin sarılığını aksettirir başağa,
Hırpalar çamurlu sisli trabzon gecelerini,
Varoşların bağırışlarına kadife örtüler serer,
Bir yangın var eder yanmayan odunların ıslaklığında,
Yağmur evine dönmek istiyor
Gökyüzü isimsiz kalmışken,
Sahibine dönmekle boğuşuyor şiirlerim,
Bir tutam tuz birikmiş içimde
Nerden geliyor bu kasvet?
Sen koyuluklara giderken; soğuk, kokusuz ölü yalnızlığı biçiyor kalbimi,
Arka bahçende, omuzları çıplak umutlarıma dolu yağıyor,
Cinayetler oluyor şehrimde silahsız kansız,
Bir kadın susuyor içimde,
Bir kadın acıları kan renginde,
Ustura gibi kesen bakmalarıyla,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!