Gençlik; islamın ruhudur, gençlik Hz.Peygamber(sav)’in dostudur, gençlik Ümmetin umududur.
Hürriyet nedir? Hürriyet; zahiren zindanlarda bile olsan, ayaklarına prangalar vurulmuş olsa bile, batında(görünenin görünmeyen kısmı) Yusuf aleyhisselam‘ın gömleğini giyinmektir! Rabbinle başbaşasın ve tefekkür ile iştigalsin. Zetür ri’ka seferinde yaralanmış ve kolunun bir kısmı düşmüş, az bir deri tutuyor, ayağınla basıp kolunu koparıyorsun ve diyorsun ki; Senin için Allah ve Rasulünden geri kalamam. Dünyevi arzu ve istekler yok, bu isteklere seni meyil ettirecek zuhurlar yok, seni namazdan alıkoyan sıra arkadaşın yok, zamanının büyük kısmını heba eden telefonun yok. “Ama” ama ya” keşke” of daha benim zamanım var” ama derslerim çok ağır” gb, Bahanelerin yok!
Bazen Medrese-i yusufiye, sadece taş duvarlar arasında yaşanmaz güzel kardeşim. Anne ve baban gençlik yıllarına hasret, onlar hiç yaşayamamış gençliğini, sen hürce yaşa! Maddi ve dünyevi bir hürlük değildir anlatmak istediğim. Emr-i Kün Fe Yekûn’a inanmandır hürriyet dediğim! Allah bir iğneden deveyi geçirmek istese, deveyimi küçültür yoksa iğneyimi? El- Cevap; Hiçbiri!
Çünkü senin Rabbin, öyle kudret ve güç sahibidir ki ne iğneyi büyültür, ne de deveyi küçültmeye ihtiyaç duyar! Ne yapar Peki? “Ol” der ve oluverir! İşlerimiz sözlere kaldığı zaman fiyakalı bir hal ile; bizde karıncalar filleri yener azizim! Diyoruz amma, buna kalbimiz inanmıyor! Biz henüz islam olduk, fakat mümin olmak içindir bütün bu yakarışımız.
Yokluk insana olumsuz bir kavram gibi görünsede bazı zamanlar insan ruhu, yokluğu arar. Evet buna mukabil bazen insan, özgürken bile mahpus olur. Zindanda değilsindir, ellerin kelepçeli değildir, fakat içerisinde bulunduğun mekan ve zaman seni hapsetmiştir. Örneğin; arkadaşların ile olan dostluğun, Rabbinle olan muhabbetini unutturmuştur. Örneğin; sana zararı dokunmayan bir olay vardır, fakat bu olaydan dolayı birçok insan mağdur olacak ve sen bunu göremeyecek kadar körsündür.
Isırmayan yılanı türkü edinmişleri, söyle Leyla nasıl affedeyim?
Filistin, Doğu Türkistan, Yemen ve diğer mazlum ülkeler senin gündeminde yoktur, müslüman kimliğinin duyarlılığı sıfırdır. Kendi ülkendeki aç ve yetimler bile senin için önem arz etmiyordur. Çünkü sen kitap okumuyorsun, sen şuan içinde yaşadığın an’ı kurtarmanın savaşındasın! Sen, Sen, kendi doğrularının dava adamısın! Sen bal gibi mahkumsun kardeşim, Allah gönlüne hürriyet versin.
Sen taptaze bir filizdin oysa, dünyada başı boş bırakılmış değildin. Bak Rabbin sana irade ve cüzi bir kudret vermiş. Kendine gelmen için gerekli bütün ilaçlar İslam hastanesinin eczanelerinde mevcuttur. Bak fıkıh eczanesi; orada Rabbinin sana emir ve nehy ilaçları yer alır ve bunları nasıl kullanacağın da doktorun olan Alemlere Rahmet Efendin, Hz. Muhammed’in (sav) sünnet reçetesinde mevcuttur. Arabesk ve slow şarkılar sana derman değil, bilakis zincirdir. Kır zincirlerini, diril yeniden! Aslında bir dokunuş, sana seni hatırlatmak için yeterli olacaktır. Hani o; ezanlar okunduğu vakit, içinde hissettiğin o mahçupluk varya? Rabbine gidesin var fakat çevren seni hapsetmiş, bahaneler birbirini kovalıyor. Ama senin o içinde hissettiğin şey aslında senin Rabbime olan inancındır! Sen bal gibi aşıksın kardeşim! Umutsuzluğa düşme! Kır zincirlerini yönel Rabbine! Hamza gibi, Ömer gibi!
Evet şöyle bir söz vardı” gençlik bir kere yaşanır, özgürce yaşa” diyordu. Bu söze, biz müslüman gençlerin hangi açıdan bakması gerekiyordu? Objektif mi, Subjektif mi? Hayır! Hayır! Cevap” Hakkın” açısından olacaktı. Müslüman genç; şuur ve iman bayrağını, kalbinin uhuduna, zamanın hoyrat esintilerine aldırış etmeden dikebilen gençtir. Rabbimiz Allah Teala hazretleri; bize şah damarlarımızdan daha yakın, biz bunu işittik ve itaat ettik. Mikrodan makroya aşk ile donatılan kainat nimetini ve içerisindekileri hep bu bilinç ile okumaya gayret gösterdik.
Evet, insan yaratılış itibari ile hantal bir varlık, her an eğitilmeye muhtaç. Bizi, yokken yaratan hiç şüphesiz bu eğitimide bizlere verecektir ve zaten her an bu eğitimi görüyor ve yaşıyoruz. İlk eğitim hayatımız ruhlar aleminde, Rabbimizin bizlere” Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” Sorusu ile başladık. Kalû bela, evet sen bizim Rabbimizsin dedik. Sonra ikinci eğitim yerine geldik. Annelerimizin rahimlerine, burada ekmek elden su gölden keyfu sefa içinde yaşıyorken, dokuz ay içerisinde Rabbimiz bize şekil verdi, kemiklerimize etlerimizi giydirdi, sonra o, bizi hayvanattan ayıran en büyük nimet olan, bizi eşref-i mahlukat kılan, “Ruh” üflenildi ve daha bir çok merhalelerden geçtik. Sonra işte bu alçak ve aldatıcı dünyaya geldik. Düşün dünyaya gelenleri ve gidenleri?
Kim kalmış geride?
Kim ne bırakmış?
İnsan, günah işler ve hata yapar. Fakat Rabbine yönelip tevbe ederse kul olur! Bir kez olsun, ilk kez olsun, Yönel RABBİNE! Dünya zevkleri geçici değilmi sence? Vakti gelmedimi şu birgünlük olan dünyada, birgünlük olmayanın aşkına doğru yürümenin!
Sana son bir temsil ile sesleniyorum!
Dünyalık tatlara ve zevklere bakınca; mesela bir yemek düşün?
Damak zevkini çokça tatmin eden.
Örneğin: Karnı yarık! Namı diğer” İmambayıldı” içi kıymalı ve yanında yayık ayran! Immmm enfes değilmi? Olsada yesek :)
İlk lokmayı aldın ve evet o muhteşem tat! İçinde kuşlar uçuşuyor değilmi? İkinci, üçüncü, lokmalardan sonra gelen, 5-6-7. lokmalar artık acı geliyor değilmi? Aldığın her lokma bir önceki tatdan daha tatsız geliyor. Hah işte bu, dünyada bulunan bütün lezzetler için geçerli. Giyim/ Bakım/ Yemek/ Gezmek... Uyumak bile bir süreden sonra insanın sırtına batıyor değilmi?
Lakin, aşk öylemi? Buradaki aşk kavramı; senin zihninde oluşan bedensel arzu veya meyil değildir! Rabbimiz ile olan her halimiz aşktır. Dünyalık sevdalar, ilk başta insanı hoşnut eder, sonra yavaş yavaş acımaya ve ekşimeye başlar. Fakat aşk, her lokması sanki ilk lokmaymış gibi tatlıdır ve hatta dahada tatlanır! Sabır ve dua; güneş gibidir, su gibidir! Rabbin için bazı sıkıntılar ve kederler senin için bal’dır, şerbettir, aştır! Böyle olması gerekir, zira aşk mektebinin düsturu budur! Aşk mektebi zorlaştıkça güzelleşir bunu unutma ve şükret, seni hatırlayan birisi var! Aslında herşey ruhuna aittir hür kardeşim, onunda ötesinde ruhun sahibine! Ruh sever, ruh işitir, ruh görür, ruh tadar, ruh söyler! Binaenaleyh, önce ruhunu oku, ruhunu doku! Kendini ölç tart ve işe koyul! Şunu unutma; Ruhunun önüne dünyayı koyarsan, ruhun yorulur ve bu gönlüne sıkıntı verir.
Sabır ve hürriyetler dilerim kardeşim!
Kayıt Tarihi : 5.5.2019 14:05:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mustafa Öztepe](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/05/05/hurriyetler-dilerim-kardesim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!