ayak sesime uyanıyorum.
bir binanın en alt katındayım.
göremezken güneşi,
gümüş kokan derinliğini görüyorum.
duvarın betimlemesi,
içinde gezindiğim bir kaç şiir.
Tacirlere sattım arşınladığım yolları.
Okyanusların en dibi,
Dağların en zirvesi,
Yamaçların en köşesi,
Tacirlere sattırdın arşınladığım yolları.
Helezonlardı beynimi titreten.
Delicesine sığınmak istiyorum
Biliyorum, dokunsam kırılacaklar!
Ezbere mecbur olmak ağır geliyor,
Anlamak kelimesini hücrelerine ayırmışken...
Hürrem Sabuncu
Zeynep Asbuzoğlu'na adanmıştır
Zambakta durduğu gibi değil beyaz.
kuytusuna sakladığı tüm renklerin sentezini,
savurmuş kelebeğin ebrulisi uğruna.
Elçiler göndereceğim,
Babama Dair...
Kelimeler kalemimin ucuna kertelenmiş
Sayfalar hala boş!
Dikili bir taşta ölüm yaşı yok.
Kapağı yarı açık,
Ne kadar bastırsamda en derine
Ümüğümü sıkan sözlerin
Kalıplaşmış beynimde,
Fışkırıyor her gece!
Ne kadar uçsamda gökyüzünde
Bir vakit yoruluyorum
Onursuz bedenlerimiz, et yığınları
Cehennem sınırı ötesindeki kızıllıkta
Çamura bulanıp yeşertecek
Masum sardunyaları!
Nemli ovalardan gelen rüzgar
Vuracak suretine bir tokat gibi
Özlem dehliziyle başlıyorum.
Nasıl bir kalıba vurursun
Bu cümle yığınlarını bilmiyorum.
Ama, ben yinede
Özlem dehliziyle başlıyorum...
Zamanın en kısa iki hattını birleştiren anlarda
Sıkıldım bu gözyaşlarından,
Yüreği avuca alıp yürümelerden.
Sevmiyorum kalemle kağıdı,
Delicesine tutkunken!
Ne zaman üşüsem,
Örtüşüyor kalemle parmaklarım.
Daha doğmamış anılarımızı,
Ayağı kırılmış bir at gibi kalmasın diye
Yaşanacakları çalmıştın benden.
Her şiire kendimce büyük,
Sence küçük resimler iliştirdim.
Kırmızılar üzerine yeşiller serpip,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!