Kıyam/et bildirileri besteliyor insanlar barakalarda, yüreklerinde nasır
Gök incinmiş bir atlas, kaderin ve kederin sahipsiz tabuları tende hasır
Hangi tencerede kaynar cenderemiz, hırsın palavraları yaman münhasır
Hoyrat bir düş slâydıymış yaşamak, mutluluğumuz ekrana er geç yansır
Kayıp zemherisinde gidişlerin, sessiz bir eylemdir avuç içimizdeki çizgilerin serenadı. Yokluk içlenişleriyle sıfırlanan, tokluk sızılarıyla hatırlanan kaygılı ağularıyla yıkadığımız ellerimiz. Ne çok istediğimiz, istedikçe ulaşamadığımız asil değerler gibidir onsuzluk.
Kumun zamanla dansıdır bekleyiş, o an zerreciklerinin kıyım ekseninde kırağıya çalan sabahların ayaz penceresinde isyan güneş gibidir. Çoğul sevinçlerin öğünleri aşkı besler, sevginin terli mintanında mutluluğu haykırır bayramlar. İsli lambalar karanlığın dayanağıdır, şiir sözle kucaklaşmadıkça anlamsız sayılır kutlamalar.
Dayanıksız kaldıkça örselenmişliklere, kahırlı bir şarkı oluruz gönlümüzün gelgitlerine. Duvar nemle toprağa göçer, keder içlenişlerle gamını kurda kuşa döker. Yalan aldanışların atlama taşıdır hayat, kayar bir gün ayağımız, heybetli gövdemiz toprağa düşer.
Sırtını öfkeye dayayan gecelerin sükûtunda hangi vebaldir dünümüzü unutturan. Binlere bölünmüş kaygıların tenceresinde hırsı kaynatırken insanlar, ben savruk bir zaman fotoğrafında seni arıyorum. Düşün sancısı var cenderemde, nicedir ah yokluğuna kanıyorum.
Seldi yağmur artığı yüreğimden ovalarını basan. Çıplak tenindeki terdi haz, sahipsiz arzularımızın göğsünde uluorta uyuyan. Öpüşlerini andıkça içimin rampalarında korku olmazdı. Kederi renklerle kandırırdık, gözlerinin kıyam şehirlerinde yunus bile ağlardı.
Senli özlemlerin terk edilmiş evlerinden geriye dönerdi aşkın mektupları. Gönlümün hüzün sahralarında erirdi dağların karı, kanardı ezgin ruhumun kumları. Ölümler geçerdi yıldız ışıltılı göklerin kollarından ve ben bir ip atıp gönlüne aşardım tüm tuzakları.
Yanıksı göğsümün acılı yelinde her gece seninle yürürdük yelkenli bir geminin ıslak güvertesinde. Üşümüş parmaklarımızda denizin ayazı, dudaklarımızda keskin bir iyot artığı. Saçlarının kuytusuna çökerek kavrardım bedenini yüreğimizin kulpundan aşk tutardı.
Gökyüzünün en asil değerlerine tutunarak s/öz olabilmek bir kadına, dudaklarındaki hazin ıslaklığa düşünüşlerimi sürerek. Kıpır kıpır yüreğinin uzantılarına uzanarak k/öz olabilmek, madımak seherlerin yapışkan ayazına diz çökerek. Kırık dökülüşlerin ve yanık sökülüşlerin hicran yataklarında ağlamamak, gözyaşlarının kınalı vakitlerinde gövdene sarılmak, derya gözlerinde soluklanmak ve kadın gülüşlerinde yangın çığlığı olabilmek, er vakitlerin rüzgârlı denizlerinde. Aşk ve sevgiyle yürümek bilinmezliklere, yüreğimdeki o asil sevgiyle uzanmak yüreğinin en derinlerine.
Sabrın divitiyle içinin enlemini geçirmektir bir iğnenin deliğinden. Çağlar delip, ağlar gerip ve anları birbiri üzerine istifleyip denizlerin tuzunu, yüreklerin özünü ve âşıkların sözünü dillendirmektir. Aşktır bunları yapabilmek ve bir sevgilinin yüreğinde asırlarca onurla, şanla, ihtişamla ve sevdayla ilk günkü gibi kalabilmektir.
Yanık teninde günün, şafağın eliyle açardı narçiçekleri. Savururdu sırnaşık bir rüzgâr uzaklara polenlerini. Avuç içi özlemlerin bakir köylerinde mevsim duru bir göl olurdu ah, kırardı mesafelerin dokunmasız ruletlerini.
Nice ömürlerin sessiz şahididir bu kocamış evler, bakmayın tarumarlıklarına. Karlı damlarından sızarken sular yüreklere, sıcacık sohbetlerle sıvanırdı hazlar kerpiçten duvarlarına. Aşktı hayatın adı ve mutluluğun sesi çıtırdardı kararmış ocaklarında.
Tasasını başağa süren rüzgârın yalpasıdır vakit, eğilmiş başakların hazan tortuları uçuşurken sarı ovalara. Bulut güneşi misafir eder sofrasına, aykırı buluşmaların kesik iniltileri dolanır izbelerde, tanrı umut dağıtırken coşku ve hüzün birlikte akar hayatın kekre gözyaşı pınarından.
Sevda rüzgârı var akşamın ufkunda, dudakta ıslıktır ismin. Kalabalık meydanların koynunda insanlar, devrilmiş vakitlerde şaşkın bir eda resmin. Dargın sızılarla seni soruyorum kuşlara, boğazımda isyandır nefesin. Aşkın nakaratı dilde dikenli bir gül, adındır uğrunda sıradağlar geçtiğim.
Yalnızlığa aşina bir mevsimin berekete sarılışıdır aşk. Arpanın sevgilisidir bu yüzden mor menekşe. Dal olur toprağı kavrar, gecelerin yanık destelerinden sıyrılarak başağı kucaklar. Ar olur savrulur, devran gelir devrilir, hasat vakti ayrılık vaktidir. Menekşe laldir, özlemin içli patikasında sessiz içlenişlerle ölür.
Hikâyesi: Mutluluk. Kendi bahçesinde mevsim çiçekleri yetiştiren bir bahçıvanın yürek şefkatidir hayat. Anlatılması mümkün olmayan heder artığı değerlerin kılıfından süzülen yakamoz artığıdır. Dünü unutan, bugünün zerre kıymetini bilmeyen insanların oyun sahnesidir. Yarınların meçhul keder artığıyla avunan ve sahiplenilmemiş kaderlerin kahırlı ruletini durmaksızın çevirenlerin bir anlamda saklanma odasıdır… Dününü unutmayanlara, bugününe değer verenlere ve yarınlara umutla bakabilenlere sevgimle…
Selahattin YetginKayıt Tarihi : 28.6.2013 09:27:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Selahattin Yetgin](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/06/28/hoyrat-bir-dus-slaydiymis-yasamak.jpg)
Sevgiyle,ışıkla ve yüreğiniz hep coşkusuyla,mutlulukla kalsın.Kaleminiz daim olsun.. Tam puanımla birlikte alkışlı/yorum..
Sevgi ve şiir tadıyla...
TÜM YORUMLAR (5)