din Dedi İstanbul
Bir adam gördüm Sirkeci garında
Bundan çok yıllar önce
Sırtında taşıdığı
Eski ve kirli semerin rengi
Yüzüne vurmuştu sanki
Kahverengi desen değil, siyah desen hiç değil
Yükü neydi ki böylesine bir ağustos günü
Kendinden önce semerini terlettiği
Bir adam gördüm Sirkeci garında
Bundan yıllar öncesi
İlk günleriydi İstanbul’a gelişimin
Ve ilk günüydü Sirkeciye inişimin
Nasıl da mutluydum anavatanımda
(Bir günde hatim etmek istercesine İstanbul’u.
Nasıl da heyecanlıydım)
Bir adam gördüm Sirkeci garında o gün
Kalabalığın, koşuşturmanın içinde ağır aksak
Bir adam ki yaşını başını almış, geçkin
Bir adam gördüm ki sırtında semeri, bitkin
(Babamın, yolda bulup, acıyarak eve aldığı sıpa geldi aklıma. Bir türlü kıyıp semer takamamıştık sırtına. Koşamamıştık bir talikanın kollarına)
Gar mı yıkıldı nedir üstüme o an
İstanbul ’mu yağdı yoksa çakıl çakıl başıma
Hayallerim miydi acaba İstanbul adına boğulan
Yıllarca körüklendiğim yangınım mıydı soğuyan
Bir adam gördüm sırtında semeri Sirkeci garında
Dizlerine değdi değecek başı yükü altında
Hayallerini taşıyordu besbelli pembe tuvalinde
Acı ekmek tadı, adlandırdığı tablosunda
Yorgundu,
Elinin tersiyle sildi
Alnındaki intihar artığı terlerini
(Bu muydu İstanbul?
Böyle mi karşılanacaktım ilk günümde?
Geride bıraktığım gözü yaşlı anama, babama bunları mı anlatacaktım?
Bu muydu bana sunacağın ilk manzara İstanbul?)
Kalabalığı yara yara ilerledi adam
İstemeden sürtündüğü insanların
Homurtuları arasında
Kimse dönüp bakmadı
Kimse bakıp görmedi
Gözden kayboldu gitti adam
Çivilendiğim kaldırım taşında
Bırakıp beni gözyaşlarımla
Hoş geldin, dedi İstanbul, alaycı tavrıyla
Haydi, gez, dolaş, tanı beni gönül huzuruyla
Uzanıver Eminönü’ne doğru şöyle bir nefes
Deniz kenarından geçsin yolun, fazla yaklaşma
Sen deniz nedir bilmezsin ki be çocuk
(Mis gibi kızartılmış balık kokusu karıştı ozon kokusuna
Arabalar ardı sıra bindiler feribotlara
Kartpostallardakinin ayniydi Galata Köprüsü
Yeni Caminin önündeki güvercinlerin büyüsü
Ne kadar çok insan vardı burada
Ne kadar çok yaşam türküsü)
Balık ekmek yersin, dedi, belki de
— Acıktım!
Geçerse boğazından
— Yutkundum!
Bir ekmek parası be abla
Deyince bir çocuk yalvaran bakışlarıyla
Yalınayaklarına daldım
— Boğuldum!
Diğeri, seslendi biraz uzaktan:
(Kaldırıp başını sabahladığı çimlerin arasından.
Önce dizlerini gevşetti karnında topladığı
Sonra ellerini hürriyetine kavuşturdu,
Çarçabuk koltuk altı hapishanelerinden.
Gerindi
Biraz mahcup)
— Ben de açım be abla
Hoş geldin, dedi İstanbul, alaycı tavrıyla
Hadi gez, dolaş, tanı beni gönül rahatlığıyla
Yeni baştan yaz bana özlem şiirlerini
İstanbul koksun, bulut koksun, mavi koksun
(Bilge bir adam gibi oturdu karşıma İstanbul
Gözleri maviydi, yeşildi gözleri
Kirletilmiş, hüzünlü
İki martı uçup geçti başımın üstünden
Uzansam tutacaktım ellerini
Tutsam öpecektim
Vapurlar selamladı birbirlerini
Bayraklar, bayrakları
İnsanlar selamsızdı ve bir o kadar da yaban
Yaban ki ne yaban
Elinden çekerek sürükledi bir anne kızını
Oyuncak dükkânından)
Kirletmek istemiyorsan düşlerini
Kapatma dedi gönül gözlerini
Kör bakışlarda boğulur sevgiler
Uzanan ellere uzat ellerini
Uzat ki tutsunlar yüreğini
Böyle kurulur aydınlık zinciri
Böyle çözülür cehaletin ilmiği
(Köprünün karşısı Karaköy, dedi biri, adres soran diğerine.
Açılır bu köprü, altından vapurlar geçer her gece)
Hoş geldin, dedi İstanbul, alaycı tavrıyla
Hadi gez, dolaş, tanı beni gönül rahatlığıyla
Köprüden geçti gelin...
Nurten Altınok
Nurten AltınokKayıt Tarihi : 26.1.2005 15:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Stj.Av.Arif BALTACI / Trabzon Şiir Grubu
O dağların soylusu küheylan yolda kaldı.
Beton duvarda hapis, yayalam yürekte kaldı,
değil biz istanbulu istanbul bizi aldı.
Akrabalar el olmuş gözlenen yol yel olmuş.
İstanbul bizi aldı insanlık yolda kaldı.
Cenneti soldurmuşlar betonla doldurmuşlar.
İstanbul mahzendeki küflü tabloda kaldı.
İnsanların içi boş kim içlerini çaldı?
Fatihin sevgilisi sanattan geri kaldı.
Beyinleri çıkarıb samanla doldupmuşlar.
Yüreklerden sevdayı manukyanlarmı çaldı.
Bizi bizden calanlar ruhumuzuda caldı.
Boğazın hatırası truvalarda kaldı.
Çağlara ufuk açan çağ gerisinde kaldı.
İstanbul truvada bizede varoş kaldı.
Mehteranın haşmeti imdi gölgede kaldı.
Fatihe fatihayı bethhovndan devlet çaldı.
Şaiirin yüreğinde gerçek istanbul kaldı.
Yinede umutvarız yeni güne az kaldı.
Eşek meydanda kişner,atlara fayton kaldı.
Bizede gemileri gökten yürütmek kaldı.
Çağların anahtarı miras dedemden kaldı.
Pusatımı kuşandım bir tek besmelem kaldı.
Necati Gedikoğlu..
TÜM YORUMLAR (12)