“Ama bir şeyler biter…Yoğun da olsa,güçlü de olsa yenilir zamana…Yeni başlangıçlardır tesellimiz..
Eksik yada yarımda kalsa yaşadıklarımız,sonunda,
Hep kendimizi tamamlarız…”
Doğduğun vakit güneş tepedeydi..
Tarlada,aşına su verme telaşındaydı baban..
Vakitsiz geldin çocuk,
Bir ağaç gölgesinde doğurdu seni anan…
Önce tende ki tuz tadını duyumsadın,
Sonra içtiğin sütü doyumsadın..
Öküz yerine insan koşulurdu sabana..
Ocakta pişen ekmeğin yanına,
Kırılan bir baş soğan katılırdı çoğu zaman..
Ve insanlar şükretmesini bilirlerdi bir tas tarhana çorbasına…
Doğduğun vakit,
Yoksulluktan nasır tutan eller okşadı yüzünü önce.
Ve şehirler de ölüm kol geziyordu,
Bir el,bir sırt'a kurşun sıkıyordu arada bir,haince…
Helal süt verdiler sana büyü diye,
Mertliği namusu anlattılar,
Yalana hırsızlığa korkuttular,
Dostunu seçmeyi,yüreğini açmayı öğrettiler..
Yola çıktığın vakit bir avuç yol parası koydular cebine
Bir de çıkınına az bir erik reçeli,bir somun ekmek yüklediler..
Adam olman değildi muratları,
Giderken tek tek sarıldılar göğsüne,
”Adam kal” dediler..
Ve sen..
Çok genç yaşta..
Böyle girdin kavgaya..
İstanbul’u ilk o zaman gördün..
İlk o zaman gittin Saray Burnu’na
Sahilde uzun uzun yürüdün..
Beş parasız kaldın günlerce,
Açlığını sabırla doyurdun..
Elden ayaktan düşürdü seni yorgunluğun..
Sonra bir gün
Kıyıda rastladığın ihtiyar yetişti imdadına..
Yavaşça yaklaşıp ardı sıra
Elini uzatınca tuttuğu balıkların kovasına,
_______Bir kez çalarsan bir daha hep çalarsın evlat..
Ve bu hayat çok namuslu insanı öğütmüştür değirmeninde..
Gel otur yanıma,derdin neyse söyle..
Demişti…
_______Açım! demiştin..Günlerdir açım..
Sadece..Sadece bir tane çalacaktım…
Bana bir tane verirmi siniz?
_______Hayır..Sana bir tane balık vermem..
Ama sana bu olta takımlarından birini veririm..
Eğer tutmayı öğrenme niyetin varsa..
Yoksa..
Bende sana verecek bir azık da yok derim...
İşte sen,
İstanbul’u bir olta takımıyla yenmeyi böyle öğrendin.
O yaşlı ihtiyarı; baban yoktu belki yanında ama,
Baban kadar severdin..
O Şehir adamıydı..Sen köy çocuğu..
Ve nice dağ gibi adamları rezil ederdi bu şehir sarhoşluğu..
Yıllar geçti aradan..
Dostların oldu,arkadaşların..
İşin gücün oldu,değişti ve olgunlaştı düşüncelerin
Ve yanlış gittiğini,
Haksızca olduğunu fark ettin bir şeylerin…
Bildiklerin ve anladıklarını yazmaya başladın..
Durmadan yazmaya..
Okundukça daha çok insan gelir oldu yanına
Daha çok çalındı kapın
Ve daha çok sigara yakıldı çay içildi arkadaş toplantılarında..
Bir gün
Yazma artık diye bir not atıldı kapı altından..
Düşünme dedi birileri..
Zincire vur zindana kapat beyninde ki düşünceleri..
Her gün sokaklarda yürümeyi istiyorsan,
Seyretmek istiyorsan gökyüzünün alabildiğine maviliğini,
Çakıl taşlarını atabilmek için denize arada bir can sıkıntısından
Düşünme..Kendi iyiliğin için…
Denizde balık düşünmüyordu,
Sokakta köpek,
Ağaçta kuş..
Evet düşünmüyordu ayağına takılan taş,
Yerde biten çimen,
Ve yeri aydınlatan sokak lambaları..
Bir tek insandı..
Bir tek insanlardı bu yeryüzünde düşünebilen…
Ve düşünme demişlerdi sana,
Senin iyiliğini düşünen bir başkaları…
Oturdun bir gece yalnızlığında,
Sabaha kadar düşünmemeyi düşündün..
Olmuyordu,
Durduk yerde balık olamıyordu insan..
Yada bir köpek
Bir kuş..
İstese de yerde ayak vurulan bir taş bir çimen kalamıyordu
Düşünmeyince;
Sokak lambası değildi ki asılı duran,
Kendi varlığını bile aydınlatamıyordu insan..
Sonra kendi insanlığın için vazgeçtin yürümekten,
Vazgeçtin gökyüzünün alabildiğine maviliğinden,
Denize çakıl taşları atmaktan ve….
Ve daha çok düşünür oldun..
Merhameti ve iyiliği yazdın önce..
Sonra bir gün;
Adaleti ve onuru da ekleyince…..
Demirin soğuk bir yüzü vardır..
Ama onun kadar işe yarayan
Başka bir maden yoktur yeryüzünde…
Bazen ağza giden bir kaşık olur
Bazen yüreğe saplanan kurşun..
Bazen yaşatmak için kullanılır
Bazen öldürmek için..
Bazense..
Yaşamakla öldürmek arasında bir yerlere hapseder insanı..
Demir parmaklıklar bunun için yapılmıştır..
O parmaklıkların ardında
Hayatın içinde ne varsa
Her şey özlemek adını alır..
Dostlarını özler,arkadaşlarını özler,
Sahilde kızarmış balık kokusunu,
Yanından geçen kamyon gürültüsünü,
Ağlayan bir çocuk sesini…
Evet gözyaşı döken bir çocuk sesini bile özler..
Özlemektir hayat içerde ki adam için..
Saate bakmaktan,
Takvime göz atmaktan tiksinir..
Ertelediği
Ve gelirken yol üstünde
Bir sabahçı kahvesinde
Masanın üstünde bıraktığı umutlarını düşünmekten kaçar hep..
Zaman durur,
İnsan
Voltaların ardından
Zamansız bir mekana yürür mahpus da..
Saat başlarının bir önemi yoktur,
Güneşin doğması yada batması aynı yöndedir aslında..
İnsan hep aynı vaktin secdesine eğilir gibi durur,
Her sabah ezanında…
Zordu elbet..
Kolay olmadı zincire vurmak sevdalarını..
Seni değil sevdiklerini sürdüler hayatından..
Kol saatinin döngüsünü çaldılar içinde duran yelkovanından..
Zordu elbet..
Kolay olmadı bir zamanlar babana verdiğin sözde durmak..
Ve onlar…..
Hiçbir şey eksiltemediler adamlığından…
Ve şimdi ben…
Her gün yeniden şükrediyorum sahilde rastlaştığımız o güne..
Bana anlamayı öğrettin..
Bildiklerimi,hayatın kirinden pasından saklamayı..
Dost olmayı,
Bunca düşmanlığın kol gezdiği memleket içinde,
Kendinle hep dost kalmayı..
El uzatmayı yaşlı bir kadının güçsüzlüğüne,
Ar etmeyi genç bir kızın masumiyetine
Ve meydan okumayı
Alçak onursuz bakışların bu yalancı düzenine..
Ama yine de..
Yine de erken gittin be abi..
Vakitsiz oldu gidişin de dünyadan
Tıpkı gelişin gibi....
Yarım kaldı bir şeyler aramızda..
Çay demleyecektim sana yine,
Yine bir sigara tüttürecektik karşılıklı
Ve ben yine en olmadık sorular soracaktım bilgeliğine..
Ekmek arası balık yiyecek
Yine derinden bir Elif türküsü mırıldanacak
Yine ertesi güne uykusuz sabahlayacak günlerimiz olacaktı..
”Bak evlat,görüyor musun? ” diyecektin..
”Neyi? ” diye sorduğumda
“İnsanların görmediklerini..” deyip yine anlatacaktın..
”Göründüğü gibi değil hiçbir şey..
Bir bakışa rastlarsın bazen bir gülüşe..
Çoğumuz farkında olmadan yenik düşeriz bu aldanışa..
Neden gülümser bu insan,anlamalısın..
Parası mı çoktur,
Karısı mı güzeldir,
Mutlu mudur ondan mı gülmektedir karşındakine..
Yoksa bu tebessümle
Bir şeyler mi satmak istemektedir,böyleyse nedir sattığı?
Dikkatle bak mutlaka görürsün..Kendini ele verir..
Uymayanı gözle,uyuşmayanı anlamaya çalış..
Aslında nedir sana anlattığı? ..
Takım elbise ama ütüsüz,
Ütülü ama mavi,
Mavi ama lekeli..
Ne satmaktadır adam anlamalısın..
Konuşman gerekmez,sorman gerekmez..
Bakarsan anlarsın..
Nedir bu tebessümün nedeni..
Esrar olabilir sattığı
Ya da şu gördüğün,
Ayaküstü yapılan bir kadın pazarlığı..
Kadın dediğim aslında çocuk..
Muhtemelen öğrenci..
Bu gülen adam tecrübeli bir pezevenk..
Gülüşünde merhamet yok,
Fazla samimi fazla rahat,fazla sırnaşık..
Her gün gelir ve her gün bu parkta saatlerce dolanır durur..
Devamlı telefonla konuşur……
Düzgün elbiseli ama işi gücü olmayan bir insan..
Sevecen ve yardımsever görünen..
Bazen buraya gelen ailelerin
Küçük çocuklarına şeker çukulata alır büfeden..
Başlarını okşar..
İnsanlarla oturur konuşur..
Ve yüzünde ki bu gülüşle yanıltır
Yanından geçen yüzüne bakan
Onu fark eden yada fark etmeyen insanları..
Ama Sen..
Yanılmamalısın…”
Ve hayat devam ede durur güzeli ve çirkini yan yana..
En yakınımızda ve bazen çok uzağımızda
Yeşerir insanların acıları,mutlulukları yüreklerinden..
Yarım kalır bazen söz dudağında insanın..
Hoşça kal diyememek
Çok daha ağır basar söylenen onca merhabadan..
Ama gidenler hep bir iz bırakır geride..
Dostsa eğer
Her daim sahici tebessümle gülümser durur yüreklerde…
Zaten budur böyle zamanlarda ağlatan insanı…
Sonra..Kendi gözyaşıyla büyür insan…
Diyemedim lakin şimdi söylüyorum..
Hoşça kal abi..
Hep sen kızardın arada bir kaytarmalarıma
Biliyorsun..
Bozulma ama,
Bu sefer ben kızıyorum yokluğuna…
Hem de çok fena…
Kayıt Tarihi : 26.9.2004 20:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!