Hani ben sokaklarında yürürdüm bu ıssız vadinin, sen suskunluğunda gizlenirdin dudaklarımın. Bütün gitmelere inat, çekerdin kürekleri tersine.Yaklaştıkça ıraklaşırdın kendine.Yaklaştıkça uzardı yollar… Bütün sevdalar bize çıkardı. Bir türküydü savrulan baktığımız pencerelerden savrulan ayaz sabahlarda… Sen bir içimlik kahve paylaşımıydın belki uzaklarda bir sahil kasabasında. Ben yolların sana getirmediği dağların kızı. Bütün gitmeler sana çıkardı… Sen, her sabah uyandığımda kurduğum tek düş, rüyalarıma gelmeye korkan sevgili, elimi tutmayan soğuk sonbahar… Mevsimsiz gidişinin, yalancı ayrılıkları bir gün gelir çöker üstüne bu sevdanın… Ve sen yolların tersine aktığı zamana vurursun kendini. Vurursun kendini kurumuş nehirlere. Ki bilirsin nehirler kurursa ulaşmaz denize…
Yine dumanların arasından başını kaldırmaya cesaret edemeyen bir dağ ve onun doğurduğu nehir misali korkarak bakacağız birbirimize… Ellerinle gönderdiğin kirli denizler acıtacak canımı.. Tenime tuz kokuları sinecek, bedenime yabancı dokunuşların sancısı çökecek bir yaz gecesi. Ve belki bir kız çocuğu doğuracak bedenim. Annesi nehir olmayan…
Sevdiğim, nehirler ne zaman denize döner ve ne zaman doğar kız çocukları? Aşk ölünce mi? Bu asırlardır yazılan bir mektuptur aşka, bizden önce başlayan, arafta kalması muhtemel.Tut ki sahipsiz, tut ki umutsuz, tut ki bütün maşuklar kadar vefasız… Ne çıkar ki, sonuçta ölmüyor mu bütün aşıklar? Ve sonuçta denize dökülmüyor mu bütün nehirler?
-
Haramdır bana tövbeler… ne zaman düşsem huzur kuyusuna acıtır içimi vefasız sevgililer. Hüzün… “Seni seviyorum”la biten masalların ardından dinlediğim bir şarkıdır şimdi. Nehirden kurtulan bir dal parçası, dağa vefalı…
Kim bilir kaç volkan patladı göğsümüzde, kim bilir kaç yıldırım parladı üstümüzde, kim bilir kaç gül koptu sol yanımızdan.Ve kaç yaz geçti ilk öpüşmelerin üzerinden. Saymaya üşendik ya da biz görmedik düşenleri. Bastık üzerlerine. Sağırlaşmış kulaklarımızla duymadık senelerce. Düştük ve gördük. Acıyor, acıtıyor aşk yarası.
Yazık…. Kaç yürek ekledim yüreğimin üstüne. Kaç bağbozumu yaşadı bu gönül? Kaç kez üşüdüm gidenlerin ardından? Kaç kez yıkıldım ayağa kalktım? Kaç karanfil sakladım koynumda sevgili yerine?
Kuru sarı ayaza sevdalanmış bir ilkbahar çiçeği gibi soldu aşk, avuçlarımızın içinde, Yüreğimin sol yanı, avuçlarımı acıtan aşk yarası,incinen duam… benden gidiyorsun. Hoşçakal…
28 Kasım 2005
Emine DenizKayıt Tarihi : 29.11.2005 01:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bence roman yazmayı denesen kızım.
Belki de yazıyorsun.
Kutluyorum...
Kadir Tozlu
Ve bilirim ben!
Nehirler kurumaz asla...
İşte kor noktası işin...
Kutlarım, zevkle okudum...
TÜM YORUMLAR (6)