'Keşke gün geceye gebe olmasaydı'dedi kadın gözlerinin yaşını silerek...Parmakları titriyordu.Tam bir gerilim içindeydi.Erkeğin gözlerinin içine baktı,dudaklarını kıpırdattı belli belirsiz.Bir şeyler söylemek istedi,söyleyemedi.Zaten bu saatten sonra bir şey söylemek neyi değiştirirdi ki?
Avuçları kaldı avuçlarında.O,sımsıkı tutmak istese de yavaşça çekti elini...Bir pişmanlık kokusu sezdi havada.Rüzgar,buz gibi esti.Şimdi hem pişman olmak için çok geçti; hem de bir şeyler söylemek için.
Yorgun ve çökük avurtlarına baktı.O böyle olsun istememişti oysa.Erkek,kendi yaşantısının çizgilerini kendi belirlemişti.Sanmıştı ki hep böylesine renkli bir yaşantısı olacak.Sanmıştı ki,geceler bütün gösterişiyle sürerken renkli ışıkların altında, sabahlara kadar kollarında biri olacak...
Ne o çılgın geceler kalmıştı yaşanan artık,ne de o sabahlara kadar eğlenmeler...Birer birer yok oldu çevresindekiler.Yalnızdı,yapayalnız.Böylesine bedel ödemek ağrına gidiyordu belki ama yapılacak bir şey de kalmamıştı.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim