Hoş Gör Ki Hoş Görülesin- Garib Çoban

Engin Demirci
946

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Hoş Gör Ki Hoş Görülesin- Garib Çoban

Hoş Gör ki Hoş Görülesin - Garib Çoban

Bazen halden hale geçiyorum hatta aynı anda hem öyle hem böyle..
Rıza gözü, tüm kusurlara karşı kördür.
Mesela üzgün hissetmek ama aynı zamanda aslında üzgün olmamak ikiyüzlülük müdür?..
Şöyle sorayım!..
Bu rüyayı gören kişi uyanınca hâlâ ağlıyor.
Eğer gerçekten üzgün değilse bu ikiyüzlülük müdür?..

Kişi hâli zaten rüya hali, daha başlarken düğümlenmeyelim.
Aciliyet çağında yaşıyoruz, her şey çabuk yaşanır ve tüketilir.
Sevgiler de dahil.
Her şey boşa gider.

Herkes seni anlıyorum der.
Ama anladıkları dıştan gördükleri kadardır.
Birinin hayatında önemli olmaktan, onun tamamen kayıtsızlığının nesnesi olmaya geçiyoruz.
Ahlaki, varlığınızı takdir etmeyenlere yokluğunuzu hediye etmeyi öğrenin.
İnsanları hayalinizde sevmek kolay.
Zor olan onları karşınızdayken sevmek.

Rüyadaki kişi hakkında konuşmayalım da doğrudan şu soruyu soralım!..
Şu anda hâlâ ağlıyorum ve üzülüyorum.
Alacakaranlık gecenin karanlık örtüsünün altında, gölgeler hafif bir fısıltıyla yavaşça dans ediyor.
Saklı ay, yüzünü bulutlardan bir perdenin arkasına saklıyor.
Ve rüzgar, ruhun anlamadığı hikayeler söylüyor.
Ama aynı zamanda aslında üzgün de değilim.
Bu ikiyüzlülük değil mi?..
Neden rüyadaki kişi hakkında konuşmuyorsunuz?…

Bütün insanlar uykudadır, uykuda görülen rüyadır.
Ruha eziyet eden bekleyişler vardır.
O hâlde şimdiki an, bir rüyaya çok benzer.
Tüm hayalperestler gibi ben de hayal kırıklığını gerçekle karıştırdım.
Bir rüya olay örgüsü yaşarken, yaşadığınız şeyin bir rüya deneyimi olmadığını mı düşünüyorsunuz?..
Elbette hayır!..
Çünkü aynı mekanı, aynı güneş ışığını, aynı sıcak havayı ve aynı geçen zaman hissini yaşıyordunuz.

Benzer şekilde, şu anda bunun bir rüya deneyimi olmadığından nasıl emin olabilirsiniz?..
Bunun derin bir uyku olmadığından emin misin?..

Öyle ya, eski Ahit'te Adem'in bir ağacın altında uyuyakaldığından bahseder.
Ve kitabın içinde uyandığına dair bir ifade geçmez.
Yani bundan kesinlikle emin olmanın hiçbir yolu yoktur.
Tıpkı bir rüya deneyimini yaşarken olup bitenlerden emin olmanın hiçbir yolu olmadığı gibi.

Neler oluyor hayatta, tabir etmeli.
Her ne kadar rüya tabirinden sık sık bahsetsem de gece rüyalarının tabirini istediğimi zannedebilirsiniz.
Hayır hayır, hiç de öyle değil.
Kastettiğimiz şey, tam şu anda bu çıplak deneyim akışına dikkat etmektir.
Bu çıplak deneyime dikkat etmek rüya tabir etmekle aynı şeydir.

Bu nedenle rüya tabiri olarak adlandırılan şey, uyanıkken yapılır.
Bu uyanıklık halinin daha sonra yine bir rüyada geçtiği keşfedilebilir.
Ve o zaman kahkayla gülersiniz o başka.
Bir uyanıklık durumu olduğundan emin olduğunuz şu an, çıplak deneyimi fark etmek ve gerçekte ne olduğunu görmek için en iyi şanstır!..

Yukarıdaki soruya geri dönecek olursak, hayatımdaki bir şey için bir yandan üzülüp ağlasam da deneyimimdeki her şeyin s/onsuz.
Benliğin enerjik nabzı, evrenin bir yükselip bir alçalan soluğu olduğunu ve sözde deneyim diye-bilinen şeyin zâtının, anlık ifadesi olarak şahsına yansıttığı asılsız.
Ve sadece görünüşte bir drama ve geçici bir deneyim olduğunu biliyorum.

O zaman işte asıl incelik burada ortaya çıkıyor.
Aman Ya Latif!…
Belirli bir deneyimdeki bir şeylere somut olarak dahil olduğunuzu hissedebilir.
Ve aynı zamanda aslında deneyimin içinde olmadığınızı keşfedebilir yani soyutlanabilirsiniz.
Başka bir deyişle, hikayeye %100 katıldığınızı hissetmenize rağmen!..
Aslında deneyimsel hikayede %100 bulunmadığınızı da keşfedersiniz.
Kendini bile yarı yolda bırakana da hercâi denir, daldan dala atlayana da.

Böyle bir keşif bir paradokstur yani zihnin yaptığı mantıksal varsayımla tamamen tutarsızdır.
Böyle bir keşif, anlaşılmayı gerektirmez.
Çünkü mantıksal idrak kategorisini tamamen aşar.
Zira böyle bir keşif zihnin kapsama alanında gerçekleşmez.
Bu, akıl yürütme ve rasyonellik alanını aşan şok edici bir keşiftir.

Bununla birlikte düşünen zihin hala çalışmaktadır ve onu analiz etmeye, anlamaya çalışır.
Böylece çok sayıda görünüşte çelişki üretir.
Düşünen zihin şunları şunları merak eder!..
Neden üzgün hissedebiliyorum.
Ama aslında o kadar da üzgün olamıyorum?..
Bu hiç mantıklı değil!..
Bu bir tür kendini kandırma olmalı ya da bir tür ikiyüzlülük olmalı.

Evet, mantıksal açıdan bakıldığında bu, idrak edilemeyecek bir mucizedir.
İnsan nasıl hem üzgün hissedebilir, hem de aynı anda hem acı hissedebilir hem de sevinçlerin tadını çıkarabilir?..
Ciddiye alırken bile nasıl o kadar da ciddiye almam.

Acı çekme hissinden nasıl keyif alabilirim?..
Acı çekme hissini ortadan kaldırmak zorunda kalmadan zevkin tadını nasıl çıkarabilirim?..
Zihnin bakış açısına göre bunların hiçbiri bir anlam ifade etmiyor hiç de mantıklı değil.
E ee doğru!..
Öyleyse, gidenin de kalanın da gönlü hoş olsun.
Hiçbiri zihin için bir anlam ifade etmiyor.
Sizin kendi başınıza keşfetmeniz gereken nokta da tam olarak bu.

Olanın olduğu gibi durumun yorumsuz olarak.
Her türlü farkındalığı zihnin rasyonelliğinin tamamen aşılmasına yol açacaktır.
Zihnin anlayamamaası bir başarısızlık değil bilakis başarıdır.
Zihin belirsizlikle veya kesin bilinmeyenle baş edemez.

Düşünen zihnin içgüdüsü, acı çekme durumunu belirlemek ve bunda hiçbir zevk olmadığına inanmaktır, sınırları tam çizmektir, efrâdını câmi, ağyârına mâni.
Aslında zihnin bu saptamasının tam olarak geçerli olduğunu kanıtlamanın bir yolu yoktur.
Sözde acı'yı dikkatlice ayırt etmeli ve bu sözde acı'nın gerçekte ne olduğunu görmelisiniz.
Dikkatli bir şekilde fark ettiğinizde, acının ya da ızdırabın aslında keskin sınırlarıyl acı değil, tarif edemeyeceğiniz bir şey olduğunu anlayınca şok olacaksınız!..

Meğer acının içinde tatlılık da varmış.
Ekşi deyince aklımıza gelen ilk isim olan limon bile hem ekşi hem tatlıyken.
Sözde ıstırap veya acının tam olarak s/onsuz benliğin enerjik nabzı olduğu.
Ve öz benliğin bu tür enerjik titreşiminin soyut olarak bir acı çekmem.
Veya ızdırab durumu olarak belirlenemeyeceği, keskin sınırlarla çerçeve içine alınamayacağı ortaya çıkar.

Bu incelik, bir trajediyi izlemek için tiyatroya gitmeye pek benzer.
Kendinizi dramanın içinde buluyorsunuz.
Öyle dalıyorsunuz ki kahramanın içinde bulunduğu içler acısı duruma üzülüyorsunuz.
Peki niye?..
Oyunun baş karakterini kendin gibi görüyorsun ve onun üzüntüsüne ağlıyorsun.
Sırf keyif almak için, içeri girip bir oyunu izlemek üzre bedelini ödeyerek bilet aldığını unutuyorsun.

Veee perde...
Birden bire aslında oyunun içinde olmadığın keşfolunuyor.
Kahramanımız acı çekiyor gibi görünse de kendini geniş bir koltukta oturup dramayı izlerken buluyorsun.
Bu keşif ince bir enerjik etki yaratır yani üzüntü hissi hâlâ aynıdır.

Oyundaki kahramanın durumu düzelmemiştir.
Hâlâ yanağından süzülen gözyaşlarının aktığını hissediyorsun.
Ama aynı zamanda tüm sahnenin sadece bir drama sahnesi olduğunu da anlıyorsun.
Kimse başka bir insanın derinliklerini onu sevmediği sürece kavrayamaz.
Şu anda, bu tür görünürdeki rahatsızlıklardan bile keyif almaya başlıyorsunuz.

Öyle ya, acının farkındalığı acı değildir.
Belki de sevmeyi bilmeyen solmuş hayallerden daha kötü bir şey vardır.
Tekrar sevmek için hayal kurma isteğini kaybetmek.
Şu anda, görünüşteki üzüntü gibi şeyden keyif almaya başlıyorsunuz.
Gözyaşı akıyor olsa da aynı zamanda tarifsiz bir sevinç ve zevk duygusu da hissedilebilir.

Peki bu ikiyüzlülük mü?..

Düşünen zihnin mantıksal doğruluğu söz konusu olduğunda, bu ikiyüzlülük veya çelişki gibi görünebilir.
Ancak bu tür bir incelik zihnin anlayabileceği mantıksal rasyonelliğin son derece ötesindedir.
Ancak o zaman tiyatro bileti için ödediğiniz o kazık fiyat var ya işte buna değdiğini anlarsınız.
Çünkü ciddi olmanın etkisini elde etmiş.
Ve aynı zamanda ciddiye almak zorunda olmamanın zevkini de yaşamışsınızdır.

Cidden.
Ama masuzcuktan!..
Başka bir deyişle!..
Görünüşteki bir acıyı ciddiye almak zorunda olmamanın büyülü etkisini keşfediyorsunuz.

Ne kadar da anlaşılmaz bir büyü.
İyi ki öyle.
Elbette kendinizi dramaya derinden kaptırdığınızı hissettiğinizde, görünürdeki acı hissi otomatik olarak bir acı çekme hâli olarak kabul edilir.
Ve mevcut durumun bir acı çekme durumundan başka bir şey olduğundan şüphelenmezsiniz.

Sonbaharı seviyorum.
En çok da bilmediğimiz yerleri özlüyoruz.
Nedenini bilmiyorum.
Ama rüzgara karşı yürüdüğümde sanki bir şeyler siliniyor savrulan yapraklarda.
Ancak, mevcut deneyiminizin dokusunu yakından fark ettiğinizde veya ona dikkat ettiğinizde, yavaş yavaş daha az emin olmaya başlayacaksınız.

Yavaş yavaş bir şüphe hissi yükselecektir.
Acaba tam olarak öyle mi?..
Gidilecek kesin bir yer olmasa bile, yola çıkmanın bir zamanı vardır.
Başlangıçta acı olarak düşündüğünüz şey artık acı olarak tanımlanmayacaktır.
Hatalarıma ihtiyacım vardı.
Onların sırasına göre, beni muhabbet makamına getirmek için.
Yavaş yavaş acı gibi görünen deneyimdeki tarifsiz tatlılığı keşfetmeye başlayacaksınız.

Rüya tabiri, bu duyarlılığı veya inceliği kademeli olarak terbiye etmekle.
Sizi zihin tarafından hayal edilen yorum içinde sıkışıp kalmaktan.
Yavaş yavaş kurtulmakla yani yorumsuz duruma dönmekle, kasılanı gevşetmekle ilgilidir.
Ölümü unutma!…
Ne ölüler geri dönüyor, ne diriler ibret alıyor.

Kendine yazık ederken sergilediğin ustalık, ne kadar da görkemli.
Karşılıksız sevmeye, vaktimiz var mı?..
Bazı kalplere uğrar geçersin, bazılarında soluklanır, bir tatlı huzur alırsın.
Bazı kalpler de var ki onlarda upuzun kalır, onları daimi ikâmetin ve evin bilirsin.

Nefret, karşılıksız sevginin gücünün eksikliğidir.
Burası dünya, önce besler, sonra kendi yer seni!..
Hiç aramıyorken bulduğunuz güzel şeyler olsun.
İnsan insandan kalbiyle ayrılır, insan insana kalbinden ısınır.
Sonbaharda savrulan yaprakların peşinde çıktığım yürüyüşlerde bana kaç şehir göründü.

Şiirleşmiş aşklar ne kadar da harikadır.
Hayatın anlamı her zaman benden kaçtı ve sanırım her zaman kaçacak.
Ama yine de onu seviyorum.
Sevgi, verdiğiniz şeydir.
Aşık ilgi çekici olan ne varsa onu görmeye çalışır.
Bir şey yaratmamış, bir şey görmüştür.
Dünyaları ve yüzyılları aşarak, cehaleti ve en sonunda da zalim zamanı yenerler.
Bir insan başkalarından çok daha fazla şey bildiğinde yalnızlaşır.

Bir kabir başında, insanoğlu gerçekliğe fazla tahammül edemiyor.
Kendin için yapacağın en iyi şey bazen sessizce uzaklaşmaktır.
Endişe, yarında kaybolmaktır, oysa sadece bugün vardır.
Zamana ve vicdana bırakarak!..
Kendine bile hesap sormadan, açıklama yapmadan, beklentiye girmeden uzaklaşmak.

Travma, üstesinden gelene kadar bizi geçmişi hapseder.
Şimdiki anın zenginliklerini bizden çalar, kim olabileceğimizi sınırlar.
Bizi ruhun incinmiş ve istenmeyen kısımlarını bastırmaya zorlayarak benliği parçalara ayırır.
Görünene ve kabul edilene kadar büyümenin önünde bir engeldir.
Birçok durumda bir kişinin değer duygusunu mahveder, ilişkileri zehirler ve kişinin yaşama vereceği kıymeti baltalar.
De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. İsra, 84)
Aşkın tek ve biricik sesi sessizliktir.
Kalbinde karşılıksız sevgi olmayan herkesten uzak durun.
Eylül toparlandı gitti işte, Ekim falan da gider bu gidişle.

Birinin insanlardaki iyiye inanma nedeni ol.
Gündelik hayatlarından dünyalık putlarından tasarruf etmeden.
Gönüllerin derdiyle hemdert olamadıkları bir dönemdeyiz.
Dünya dünya diye diye azdık, daha da azaldık.
Sorun ciddi, ama çâre bulmak için aynı ciddiyet yok.

Sevgiyle iradenin güçlü olduğu yerde engeller tuzla buz olur.
Karşılıksız sevgiyi anlamak için, teheccüt vakti duada durmak zorundasın.
Neyse ki daima başka günler gelir.
Başka düşler.
Başka gülüşler.
Başka insanlar.
B/aşka şeyler.

Yapılacak çok şey var!…

Şimdi O gönül ne yapıyor garib çoban.
Ağlıyor dedim.
Deliler Şeyhi!..
Birinin hayatında iyi bir anı olmak, orada sonsuza kadar kalmanın yoludur, öyleyse yaşıyor.

Şems vakti gölgesini istedim bir dostun, sen gibi..
İçinizde olanı, Allah’ın bildiğini bilin.
Velhasıl, gerçekte ne olduğu tabir edilene dek her rüya görüldüğü gibi gerçek bir ölüm, vesselam.
(Y.ed - Takva Elbisesi Albümü)

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 6.10.2024 13:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Dünyada ne mesut kimseler vardır ki saadetlerinden haberleri yoktur. Kendilerini bedbaht sanıp dururlar. İnsan kendi halinden hoşlanmanın bir yolunu aramalı. Aramazsa cennette bile rahat edemez. M. Akif Ersoy

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Hümeyra Gün
    Hümeyra Gün

    Sizin yazdıklarınızı okuduktan sonra, insan öncesindeki insan olmuyor... Bir genişlik hissi doluyor içine... Ya da bir arınmışlık sevinci...Heybemize attıklarımız ise cabası...

    İlgiyle okudum...Kendimle yüzleştim... Bazen ayıpladım, bazen de, ben buyum deme bahtiyarlığına ulaştım... Karnem yılzılı pekiyi olmasa da sınıfı geçtiğimi düşündürdü. Bu da daha çok çabalama gücüdür...

    Çok çok teşekkür ederim. Kaleminiz hep yazsın.

    Selamlar, saygılar size.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)