Hocam Şiiri - Mustafa Hoşoğlu

Mustafa Hoşoğlu
2244

ŞİİR


50

TAKİPÇİ

Hocam

HOCAM

Kur’an-ı meslek seçtin, öğretirsin bizlere,
Bu güzel anahtarı VER bize İlknur Hocam!
Kırk yıl köle oluruz bir harf için sizlere,
Cennet’in Kokusunu SÜR bize İlknur Hocam!

Rabbimin ilk Kelamı oku oldu kullara,
Önce Kur’an-a koşun sonra diğer kollara,
Bu Yüce Emir için düşmüşüz bu yollara,
Faydalı ilimleri SER bize İlknur Hocam!

Müminlerin kalbinde Kur’an’dır anayasa,
Gönüllere şifadır, uğramaz keder, tasa,
Meşgul olan hanımlar olurlar HAYRÜNİSA,
Sünnete çıkmayan yol NAR bize ilknur Hocam!

Tecvit: Süslemek demek, güzel kılar Kelam’ı,
Hakk’a şükrü sunalım, Ol Nebiye Selamı,
Dünya güzel ahlakta bulsun Kutsal İlamı,
Kur’an-ın Ahlakını KAR bize İlknur Hocam!

Yaşımız geldi geçti, mahrum kaldık bu Yoldan,
Açtın bize gönlünü, ilme kavuştuk boldan,
Gülleri sundun bize, deriyoruz her daldan,
Tebessüm siman ile VAR bize İlknur Hocam!

Harflerin gizeminde hecelere dalarız,
Değince Kur’an Nur’u huzur ile dolarız,
Vakit namazlarını cemaatle kılarız,
Zikirden uzak hayat DAR bize İlknur Hocam!

Bu işi zor sanmıştık, başta yakındık size,
Harflerin telaffuzu artık zor gelmez bize,
Şeddeler yumuşadı, sayende geldi dize,
Medleri, ihfaları SOR bize İlknur Hocam!

Tenvin ve nunu sakin gelsin diye bekledik,
İzharlarda ayırdık, idğamlarda ekledik,
Sakin mim be’ye geldi, dudak ihfası dedik,
İlimsiz geçen ömür AR bize İlknur Hocam!

Öğrenmek kâfi değil, tekrarı çok olmalı,
Cezim de çok durulmaz, okuyunca salmalı,
Kalkale, sarsmak demek o beş harfi bilmeli,
Sağlam bir hafızayı DER bize İlknur Hocam!

İlim, aşkımdır dedin göçtün gurbet ellere,
Kalbimizi okşadın, taç oldun gönüllere,
Dualarda ansınlar, ram ol makbul dillere!
Kur’an Şefaatini SAR bize İlknur Hocam!

Mustafa Hoşoğlu
27.12.2012

Mustafa Hoşoğlu
Kayıt Tarihi : 27.12.2012 14:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Not: Rize Fener Mahallesi Bayan Kur’an Kursu Öğrencileri adına Hocalarına ithaf olunur.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ümüt Güngör
    Ümüt Güngör

    NE HASTA BEKLER
    SABAHI
    NE TAZE ÖLÜYÜ
    MEZAR
    NE DE ŞEYTAN BİR
    GÜNAHI
    SENİ BEKLEDİĞİM
    KADAR…

    GEÇTİ İSTEMEM GELMENİ

    YOKLUĞUNDA BULDUM
    SENİ
    BIRAK VEHMİMDE GÖLGENİ

    GELME ARTIK NEYE
    YARAR.

    NECİP FAZIL KISAKÜREK (1904 – 1983)



    Yüreğin dert görmesin değerli kardeşim Mustafa sağol varol.Ne ulvi bir davranış ne güzel bir hayır nede güzel bir meşgaledir bu tarifsiz.Yüce Kitabımız Kuran'ı Kerim'i okumak okutmak gibisi varmı.Kuran okunmayan eve rahmet girmez denir dinimizin emirlerinde.Necip Fazıl KISAKÜREK üstadımızın güzel dizeleri ile eşlik ederken bu arada nette bulduğum aşağıdaki güzel hikayeyide ileteyim istedim.Birçok kişi duymamıştır sanıyorum bu hikayeyi.Şiirinde geçen değerli bacı vede kardeşlerimizde sağolsun varolsun.Onlardanda sendende yüce mevlam razı olsun her zaman inşallah.Mevlam görelim neyler neylersede hep güzel eyler.



    Hayırlı gecelerden sabahlara inşallah saygı benden güngör



    Kur'an'ın Gücü (Necip Fazıl Kısakürek Hikayesi)




    -Kaç yaşındasın nine?
    -71…
    -Demek İstiklal Savaşı’nda 20-21 yaşlarındaydın…
    -Öyle zahir…
    -O günden beri çıkmadın mı köyünden?
    -Çıkmadım
    -50 yıldır çıkmadın ha?
    -50 yıldır…
    -O gün, bu gün, dünya çok değişti…
    -Öyleymiş…
    -Bir daha da evlenmedin, öyle mi?
    -Öyle…
    -Seni, ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum değil mi?
    -Estağfurullah…
    -Ne yapayım, sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim… Niçin anlatmayı sevmiyorsun?
    -Sevmem!
    -Ne seversin?
    -Okumayı…
    -Ne okursun?
    -Kur’an okurum
    -Okuman yazman var mı?
    -Yok! Yalnız Kur’an okurum
    -Kim öğretti sana Kur’an okumayı?
    -Babam…
    -Peki, Kur’an okuyan, eski harflerle başka şeyleri okuyamaz mı?
    -Ben okuyamam Allah’ın Kelâmı bana kolay gelir Öbürleri çetin kargacık-burgacıklar…
    -Baban da kocan gibi zeybek miydi?
    -Babam köy imamıydı Hem zeybek diye ayrı bir cins yoktu ki… Burada her mert delikanlı bir zeybekti zamanında…
    -Ya şimdi…
    -Şimdi herkes bebek…
    -Ne oldu, nerede öldü baban?
    -Seferberlikte (IDünya Savaşı) Hicaz taraflarına gitti, bir daha dönmedi
    -Ne kaldı babandan sana?
    -Şu köşede gördüğün yeşil ipek kaplı Kur’an kaldı Bir de söz…
    -Nasıl söz?
    -“Kur’an’dan ayrılma! ”
    -Sen o zaman 14-15 yaşlarında bir kızdın…
    -Öyleydim…
    -Sonra evlendin…
    -Beni 19 yaşımda, dayımın oğluna verdiler Evlendim
    -Tam da Yunanlıların İzmir’e çıktığı yıl…
    -Çok geçmeden Yunanlı bu tarafa geldi, bir taburuyla bizim köye yerleşti
    -Anlat, anlat!
    -Ne anlatayım? Sen sor, ben söyleyeyim! Zaten her şeyi öğrenmişsin dışardan…
    -Evet ama senin ağzından dinlemek istiyorum Halk bir şeyi renkten renge sokar, gerçek diye bir şey kalmaz ortada…
    -Doğru! Kimbilir benim için de neler uydurmuşlardır!
    -Sen, tek başına, bir tabur Yunan askerini köyden kaçırmışsın!
    -Yok canım, o benim kuvvetim değil, Kur’an’ın gücü…
    -Kur’an’ın gücü mü?
    -Ne sandın ya; koynumda Kur’an olmasaydı, hiç o işi becerebilir miydim ben?
    -Kur’an’ın, tüfek gibi, top gibi bir gücü olabilir mi?
    -Yüzbin top, O’nun tek harfine denk olamaz!
    -Kuzum nine, söyle nasıl oldu?
    -Üç aylık kocamı cami avlusunda kurşuna dizdiler
    -Sebep?
    -Kızlara saldıran bir Yunanlıyı bıçaklayıp öldürdü diye…
    -Sonra?
    -Kalktım, Yunan kumandanına gittim Sırtıma örtümü çektim, koynuma Kur’anımı aldım gittim
    -Eeee?
    -Yunan kumandanı, meydan yerindeki eski jandarma karakolunda bir masa başında, çizmeli ayaklarını masanın üzerine uzatmış, oturuyordu Yanında da İzmir’in yerlisi bir Rum… Tercüman…
    -Nasıl cesaret edebildin aralarına girmeye?
    -Cesaret Kur’an’ın emri… Kumandan “ne istiyorsun? ” diye sordu “Kocamın kanını dava ediyorum! ” dedim “Kime karşı? ” dedi “Sana karşı! ” dedim Kahkahayla güldüAyaklarını masadan çekerek doğruldu Alaycı bir yılışıklıkla “ne yapmamızı emir buyuruyorsunuz? ” dedi Ellerimle, koynumdaki Kur’an’ı sımsıkı kucaklayarak…
    -Ne cevap verdin?
    -“Hemen taburunuzu alıp, buradan çıkmanızı istiyorum! ” dedim
    -Hayret!
    -Evet, kumandan hayretinden ne diyeceğini bilemedi “Nedir, o koynundaki sımsıkı kavradığın şey? ” diye bağırdı Ben de bağırdım: “Dünyanın en güçlü silahı! Hepinizi tuz-buz etmeye yeter! ”
    -Müthiş!
    -Tam o anda tercüman avaz avaz “bomba! ” diye bastı çığlığı…
    -Akıl alabilecek gibi değil…
    -Daha neler var bu dünyada aklın alabileceği gibi olmayan…
    Kur'an'ın Gücü (Necip Fazıl Kısakürek Hikayesi)

    -Devam et!
    -Kumandan dehşetle irkildi, yan yana yürümeye başladı; gözleri bende ve koynumdaki gizli silahta, arkasıyla çıktı, meydan yerindeki askerlerine doğru yürüdüTercüman da iki büklüm, ardında…
    -Nasıl oldu da üzerine atlayıp, bomba sandıkları şeyi koynundan almadılar?
    -Sıkı mı, ya onu yere bırakıp da karakolu havaya uçuracak olursam?
    -Sonrası?
    -Sonrası, kumandan askerlerine Rumca bir takım emirler verir ve onları toplarken, birdenbire müezzinin gür sesi işitildi Öğle ezanı… Kocamın tabutu da musalla taşında… O anda bir yaylım ateş… Olanları haber alan çeteler, bir tepeciğin üstünden kuru-sıkı ateş ediyor Yunalı askerler kaynaştı Ne yapacaklarını bilemedilerBen, tam o an, kollarım sımsıkı koynumdaki silahı kavramış, kapıdan çıktım, medyam yerinde göründüm Kumandan haykırdı Rumca bir kumanda… Yunanlılar köy dışına doğru kaçmaya başladılar Gidiş o gidiş…
    -Demek Kur’an silahtan üstün geldi İstiklal Savaşı’nda…
    -O savaşı Kur’an’ın gücü kazandı!
    (Mart 1971)


    Necip Fazıl KISAKÜREK

    Cevap Yaz
  • Ümüt Güngör
    Ümüt Güngör

    Kur'an Ve Hadis - Necip Fazıl Kısakürek

    «: 07 Haziran 2010, 22:45:14 »



    Kur'an Ve Hadis
    Necip Fazıl Kısakürek
    1987 - Mayis, Sayı: 015, Sayfa: 005

    'Birleşse insan ve Cin,
    Kur'an'a denk söz için,
    En küçük parçasına misil getiremezler'

    O esrar kapısından içeri giremezler.
    Ve yolu çelinseydi
    'Dağa tasa inseydi,
    Haşyetinden dağ ve taş paramparça olurdu.'
    Dağlar pamuk yığını, taşlar sırça olurdu.

    'Bilinmesin isterse;
    Nerde ele geçerse
    Görülür ki, bu kelam olamaz insan işi! '
    Ses ve harf şeklinde ilahî ihsan işi...

    Kur'an yaratık değil;
    Zerresi kıtık değil,
    Bîr nur ki, dile sığmaz, ona yetmez Arapça;
    O, Arapçaya inmiş Allah kelamı, Rabça...

    Kur'an, mukaddes Kur'an...
    Yenilik onda her an;
    Onda ebedî nizam, onda iç ve dış sırlar...
    Onu zaman silemez, eskitemez asırlar.

    Hadîs, O'nun her hali,
    Gösteren iz, kemali.
    Bütün kemaller O'nun sünnetînden eserdir;
    Vatanı, kemallerin, o havuz ki, Kevserdir.

    Cevap Yaz
  • Hikmet Atiş
    Hikmet Atiş

    İlknur hocaya ithafen güzel dilekler
    şiirle bize yansıttınız tebrikler
    Mustafa bey.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Mustafa Hoşoğlu