Tasavvuf Şairi Hoca Ahmet Yesevi
-I-
‘Hak Teâlâ habibi, yâ Mustafa Muhammed,
Dertlilerin tabibi, yâ Mustafa Muhammed.
İzhar kıldı Âdem’e, Âdem’den ta Hâtem’e,
Nuru doldu âleme, yâ Mustafa Muhammed.’
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Edebiyat kitaplarına alınmalı.. bu anlatımlar.. Şimdi anladım neden çocuklarınız Karacaoğlan, Yunus.. deyince diyenden de, denilenden deve onların ne dediğinden kaçtıklarını.... Çünki bu değerler susuz çökelek çomacı gibi sunuluyor çocuklara...
Bu emeğe, bu anlatıma, bu güzelliğe helal olsun.
Gülcenin tartışmasız usta kalemine saygılar.
Ben yirmi yedi yaşta Pir'i buldum;
Her ne gördüm perde ile sırrı örttüm;
Eşiğine yaslanarak izini öptüm;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte
burası özellikle hoşuma gitti kutlarım seni abi değişk bir tarz
saygılarımla
Yesi, Hoca Ahmet Yesevi’ye,
Yesevi deYesi’ye emanettir artık.
Artık O’nun görüş ve eğitimiyle aydınlanan
Aydın ve hareketli bir kenttir.
Kente Türkistan’ın hemen her yerinden öğrenci akar,
Akar akar da irşad halkasına katılır.
Katılanlar Yesevi ocağından nasiplenip,
Nasiplerini dağıtırlar Türkistan’dan Balkanlara
......
Aydınlık görüşleri Türk’e Türkçe varınca,
Benimsenmiş arınca yine kendi dilinden;
Bu akışın selinden gevşer gönül sürgüsü.
Türk kültürü korunur bozkıra saygı ile
Varılmaz kaygı ile toplumun töresi var;
Ne set bilir ne duvar geleneği görgüsü.
Bilmez miydi Yesevi Arapçayı Farsçayı,
Gökten sağarak ayı Türkçeye kardeş kılar;
Hala durulmaz sular sürüp gelir sorgusu.
..............
okudukça başa dönüp tekrar okuduğumm doyumsuz güzellikte harikulade bir çalışma olmuş yine değerli arkadaşımmm..eliniz yüreğiniz dert görmesin....
Emeğe, yüreğe, azme ve GÜLCEye aşkolsun... içtenlikle kutluyorum, saygılar
Bilgilerin mısralarda aktarılması mükemmeldi,emeğine yüreğine sağlık,üstadım,kalemin daim olsun,saygılarımla
Bu ayrıntılı nadide emek için ne demeli şimdi?
Hoca YESEVİ'yi rahmetle anıyorum öncelikle.O'nun ,Anadolu Aydınlanması ideali uğruna sürdürdüğü savaşımlarını düşünüyorum.
Şiiriyle bu büyük Müteffekir'i yakın plana getiren çok değerli Kalem'i;Dostum ÖCAL'ı içtenlikle kutluyorum.
Sevgili adaşım...
Ah ah keşke bu kadar kolay anlayabilseydim o büyük bilgi ve sevgi deryasını...Başka bir tabirle sizin deyiminizle işereti anlayabilsek.
Onun ocağında pişmek vardı...............saygı ve muhabbetle
AYAKTA ALKIŞLIYORUM
KUTLUYORUM YÜREK SESİNİZİ HER ZAMAN Kİ GİBİ BUDA MUHTEŞEM Dİ
Kutlarım Osman hocam güzel şiirinizi ve kaleminizi. selamlar
Bu şiir ile ilgili 25 tane yorum bulunmakta