Hızlı Yaşadı Genç Öldü Cesedi Yakışıklı ...

Yusuf Akkaya
226

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Hızlı Yaşadı Genç Öldü Cesedi Yakışıklı Değildi

Anadolunun uzak köylerinde yaşayan,
Gariban, sıradan bir ailenin,
İki numaralı çocuğuydu.
Yoksulluk artık canlarına tak etmişti…
Babası ailesini geçindirmek için
Irgatlık ediyor,
Rençberlik yapıyor,
Zaman zaman taşı, toprağı altın şehire,
Yani İstanbul’a çalışmaya gidiyordu.
Kazandıklarıyla kıt-kanaat geçinebiliyorlardı.
Yine bir gurbet zamanı,
Bir arkadaşından duymuştu,
Almanyaya işçi kafilesi götüren
Bir yer var, diye.
Bir umut dedi,
Bir umut..
Gidip evrakları doldurayım,
Hiç olmazsa tarla, tapan,
Birde traktör parası kazanırım.
Sonra gelirim memlekete.
Kendi tarlamı eker, biçerim.
Gül gibi geçinir gideriz..
Bu duygularla gitti;
Başvurusunu yaptı.
Nasibi varmış ki,
İlk kafileyle geldi, Almanya’ya.
Önceleri beş-on arkadaş
Heim denilen yerlerde kalıp, çalışmaya başladılar.
Aradan aylar geçiyor,
Kazandığını biriktiriyordu.
Ağır işlerde çalışıyordu.
Vatan hasreti bir tarafa,
Birde çoluk-çocuk hasreti yakmaya başladı bağrını.
Birkaç arkadaşı Heim’dan ayrılarak
Ev tutmuşlar,
Ailelerini getirmişlerdi.
Düşündü kendi kendine:
Ben neden getirmiyorum ki?
Memlekete gideceğimde ne olacak?
Çocuklar büyüyorlar,
Okumak isteyecekler.
Getireyim burada okusunlar.
Bende çalışmaya devam edeyim.
*
Bir kere paranın tadını almıştı...
Çok geçmeden bir ev tuttu.
Almanların kullanılabilir eski eşyalarıyla
Dayadı, döşedi...
İlk firsatta gitti ve ailesini getirdi Almanya’ya.
Çoluk-çocuk hasretini bitirmişti.
Fakat Vatan hasreti
Bitmemek üzere yüreğine kazınacaktı...
*
Kızı onbeş yaşlarındaydı.
Aklı her şeye eriyordu.
Anadolu terbiyesi almış,
İslami güzelliklerle bezenmiş,
Hanım hanımcık bir kızdı.
Zaten onsekizine geldiğinde,
Karşısına çıkan kendisi gibi
Mütevazi bir genç ile evlenmişti.
Erkek çocuk daha küçüktü.
Almanya’ya geldiğinde henüz yedi yaşındaydı.
İlkokul çağındaydı..
Okula Almanya’da başladı.
Çok zorlandı önceleri.
Çünkü almancayı bilmiyordu.
Dersleri anlayamıyordu.
Bu yüzden derslerden geri kalıyordu.
Annesi ve babasıda almanca bilmiyorlardı.
Almanca bilmedikleri gibi,
Okul derslerinden de anlamıyorlardı.
Öğretmneler çağırdıklarında çoğu kez gitmiyorlardı.
Gittikleri vakitte bir şey anlamadan geri geliyorlardı.
Küçük çocuk ikilik yaşıyordu.
Türküm ben, diyordu,
Neden Alman okuluna gidiyorum ki?
Fakat Almanya’da türkçe eğitim veren yerler yoktu.
Mecburen almanca öğrenmeliydi.
Zaman geçtikçe yarım yamalak bir almanca öğrendi.
Kendisi gibi arkadaşlarıda vardı.
Artık kendi aralarında yarı almanca,
Yarı türkçe konuşuyorlardı,
Karga misali.
Sen bilir misin Karganın hikayesini?
Kısaca anlatayım:
“Karga önceleri cok güzel yürürmüş.
Günün birinde Kekliği gürmüş.
Onu taklit etmeye başlamış.
Bu halden çok zevk alır olmuş.
Uzunca bir süre devam etmiş.
Gün gelmiş bıkmış.
Kendisi gibi yürümek istemiş,
Fakat unutmuş kendi yürüyüşünü.
Acayip bir şekilde yürümeye başlamış.
Kendi yürüyüş şeklini hatırlamaya çalışırken,
Keklik gibi yürümesini de unutmuş.”
İşte bu yüzden Karga acayip bir şekilde yürür.
Almanya’ya gelen göçmen yavrularda böyle.
Kendi lisanlarını tam öğrenemeden,
Almanca eğitime başladıkları için,
Yarı alamca, yarı türkçe,
Acayip bir dil kullanıyorlar..
Dışardan bakınca çok komik görünüyor.
Esasında ise çok acı.
*
Evet küçük çocuk yavaş yavaş büyüyor,
Değişik alışkanlıklar kazanıyordu.
Babası işten eve yorgun argın geliyor,
Her fırsatta mesaiye kalıyor,
Yavrucakla yeteri kadar ilgilenemiyordu.
Anne zaten pek bir şey bilmiyordu.
Bazen camiye göndermek istiyorlar,
Hiç değilse dinini, diyanetini öğrensin diye.
Çocuk nazlanınca
Vazgeçiyorlardı göndermekten..
Zaman hızla geçmeye devam ediyordu.
Çocuk dokuzuncu sınıfa geldiğinde,
Arkadaş çevresini oluşturduğunu düşünüyordu.
Arkadaşları önceleri sigaraya alıştırdılar,
Sonraları, Spielhalle, denilen oyun salonlarına.
Okul bitince meslek yapmaya başladı.
Artık parada kazanıyordu...
Bu arada birde Alman kızına kaptırmıştı kendisini.
Bazı geceler evede gelmez olmuştu.
Annesini, basasınıda dinlemiyordu artık.
Yine bir gün kız arkadaşıyla beraber,
Gittikleri bir yerde,
Değişik bir sigara içirdiler buna.
Ardından da kendisi gibi
Türk olan arkadaşı:
“Çek oğlum çek, bir şey olmaz.
Hem ne demişler,
Hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun” dedi.
Bu sözü benimsedi delikanlı.
Artık kendi tabirileriyle hızlı yaşıyorlardı.
Vatan, millet, din, aile kavramları
Onlar için bir şey ifade etmiyordu.
Onlar yaşamak için yemiyorlar,
Yemek için yaşıyorlardı.
Delikanlının girdiği yol, çok çirkef bir yoldu.
İçki,sigara, esrar derken,
Kumar batağınada saplanmıştı.
Kız arkadaşı onun bu gidişatından korkmuş,
Ayrılıp başka sevdalara yelken açmıştı.
Delikanlı artık borç içinde yüzüyordu.
Önce annesinin bileziklerini aldı, zorla.
Sonra babasından sızdırdı biraz.
Onu tanıyanların tüm ikna etme çabalarına karşın,
Tedavi olmayada yanaşmadı.
Bir gün takıldığı salonu polisler bastı.
Üzerinde mal çıkanları topladılar.
Son anda ani bir hareketle,
Cebindeki malları atarak kurtuldu.
Mallar polisin eline geçti.
Ertesi gün malı aldığı kişiler
Yakasına yapıştılar.
Malın parasını istiyorlardı.
Delikanlı, biraz mühlet verin, diye yalvardı.
Ancak bir hafta zaman koparabildi..
Dost bildiği herkese yalvardı, yakardı.
Yardım dilendi, borç istedi.
Herkes sırt çeviriyordu.
Hatta kendisini bu illete alıştıranlar bile.
Annesinde de, babasında da kalmamıştı.
Ablası istediği miktarı verecek durumda değildi.
Ne yapacağını bilemiyordu.
İnancı da çok zayıftı.
Sonra yaşam felsefesi geldi hatırına.
“Hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun.”
Derken borcu ödeme günü geldi, çattı.
Yoktu ödeyecek parası.
Malın sahipleri tutup yaka paça
Attılar delikanlıyı bir arabaya.
Ormanlık bir alana getirdiler.
Parayı istediler.
Delikanlı “yok” dedi.
Delirmişlerdi; insanlıktan nasibini almamış adiler.
Delikanlı sonunun yaklaştığını anlamış gibiydi.
Bir an içinden geçirdi:
“Allah’ım, Senin istediğin gibi bir kul olamadım.
Sen neyi yasakladıysan, ben işledim.
Biliyorum günahlarım dağlar kadar.
Ama bir keresinde cumaya gitmiştim arkadaşlarla.
Orada hoca demişti ki:
-Müslüman bir kul
Can boğazdan çıkmadan tevbe ederse,
Allah affeder.
Bende şimdi tevbe ediyorum.
Allah’ım Affet beni.”
Bu duygu ve düşünceler içerisindeyken,
Bir bıçak darbesiyle yere yıkıldı.
Acılar içinde kıvranıyordu.
İnsanlıktan nasibini almamış adi yaratıklar
Yerde kıvaranan delikanlıyı dövdüler,
Dövdüler…
Saatlerce dövdüler...
Yüzü gözü tanınmayacak hale gelen delikanlı,
Acılar içinde can verdi.
Delikanlının öldüğünü gören
İnsanlıktan nasibini almamış yaratıklar,
Olay yerini hemen terkettiler.
Bir ay boyunca ailesi ve polis
Delikanlıyı aradılar.
Nihayet ormanlık alanda cansız cesedine ulaştılar.
Hızlı yaşamış, genç ölmüştü,
Lakin cesedi yakışıklı değildi.
Cesedi yıkanmadan kefenlenmiş,
Bir tabuta yerleştirilmiş,
Cami avlsuna getirilmişti.
Tanıyan, tanımayan yaklaşık yüz kişi
Tarafından namazı kılındı.
Tabutu omuzlarda defnedilmek üzere,
Türkiye’ye doğru yola çıktı.
*
Delikanlının sonu hazin olmuştu.
Bu hadise, diğer gençlere
İbret olmalıydı.
İyide suçlu kimdi?
Onu Almanya’ya getirip,
Yarım yamalak bir eğitime tabi tutup,
Kendi dinini, kültürünü öğretmeyen,
Ona vatan sevgisini aşılamayan
Anne, baba mı?
Çocuğun sorumsuz tavırlarını görüp,
Sessiz kalan hemşehriler mi?
Çocukların sağlam bir eğitim almasına
Zemin hazırlamayan Alman Devleti mi?
Vatandaşlarını yurt dışına gitmeye
Mecbur bırakan Türk Devleti mi?
Çocuğu kötü yollara çeken
İpsiz, sapsız arkadaşları mı?
Onu hiç acımadan, üç kuruş para için
Hunharca katledenler mi?
Tüm bu olaylarda aklını dosdoğru
Kullanamayan delikanlının kendisi mi?
*
Mevla’mız,
Cümlemizin, çoluk-çocuğunu,
Bu ve benzeri hallere düşmekten korusun!
Mevla’mız,
Cümlemize dinini, diyanetini iyi bilen,
Vatanını, milletini, mukaddesatını seven,
Ailesine bağlı ve saygılı nesliller
Yetiştirebilmeyi nasip eylesin!

LÜTFEN SAHİP ÇIKALIM YAVRULARIMIZA

01.11.2008

Yusuf Akkaya
Kayıt Tarihi : 21.5.2012 02:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Akkaya