Sağanaklardayım; Rihter ölçeği zekâ sütunlarının dik duruşunu kıskanmış. Siftahına zemin olacak zamanı aralamaya çalışıyor. Sarsıntı olanca şiddetiyle ama sarsılan yer değil. Sakilerin kadeh tutmakta zorlandığı bir mekân, duman yukardan aşağı doğru seğirtiyor. Bir mecnuna iki Leyla! Rahatlık keder olarak algılanır bu ravh’a da. Kadim olan hiçbir şey yok, her şey acar. Levh-i Mahfuz’dan çalınmış levhalar okunup şifreleri çözülmeye çalışılıyor. Gün olabildiğince esmer lakin sarının bir başka tonu gün ışığının göndermeleri ile eşyayı esrarlı bir görüntüye bürüyor ki, büyülü aforizmaların loşluğunda yarı baygın sevdalara tutulma vakti güneşin bir başka getirisi olarak anlaşılabilir nicelikte. Lir Latin alfabesinden esintiler okuyor. Arabesk, çöl kumunun çaresizliğini zihinlere bir çivi maharetinde çakıyor ve memleket havaları, benim gözlerimden buram buram türkü akıyor..
Rüyalarda kalmış çoban çeşmelerine hu çekiyorum. Her deyiş bir ton su miktarınca, ağır mı ağır soluklanmalarım. Hikâye kahramanlarını, dev adamları doyurmak var emelimde. Elimde bir bütünün binde biri ve kulpsuz taslara sağılmış erdemin nirengi. Ya devrilirse, ya her şey kara taşa dönerse! Yalnızlık yarı çıplak kayalıklara oturmuş, hüngür hüngür ağlayan bir kara kız edasında. Susturmanın tek çaresi var; Ömrümü ömrüne katarsam şafak atacak. Sahici kabuller bu rahlenin ertesinde kemal bulacak diye fısıldanıyor kulaklarıma. Kuzuların kılı altın renginde, koyunlar korkudan muaf, İbrahim’in otlaklarında. Firavunun çatal ağızlı yılanları kovuklarına sinmiş. Musa’nın havarileri ateşi yontuyor gecenin diğer yarısına. Ve viraneler temellerini toprağa gömüyor, sahibesi ötelenmiş melikelerin mücevheri ayyuka çıksın da, şecaatli mihraceler kulaklarına taksın diye.
Ürkmüş bir serçe özgürlüğü, tomurcuklanmakta zorlanan dalıma konar. Doğunun parıltıları gün batımına ayak uydurmakta geri kalır. İki evvelki yaşanmış bir sonraki geleceğin hükmüne kader gömleği biçer. Kirpi dikenlerinden aklımın bahçelerine çit çekerim. Çimdirdiğim yudumlar gırtlağıma dokunmadan avuçlarıma mukavelesini koyar; Ya ben ya acil ihtiyaç kredisi, temiz bir nefes. Titreyen gölgelerin gövdeleri ayıplarına bahaneler arar, acılı zamanların yorgunluğunda ehemmiyetsiz sayılarak atılan fikir hurdalığında. Tömbeki grisinde bütün eşkâl, lüfuyla itidali şaşırtan davranışlar tükenir, borç erteleme ilan eder. İltica tevessülleri ihanetle eşdeğer tanımlanır olur. İki gözün öşrü, diğer organları satsa ödenemeyecek kadar ağır gelir havsalaya. Sağır ilimle kör basiret yan yana! Hangi yana dönülse, kana dokunacaktır yara.
Tedavülde olmayan banknot kalıpları, kıyametin eşiğindeki çağın değerli kâğıtları ve kulplarında Huda’nın ipi bağlı olan kalemler, hepsi bir damla gözyaşından yansıma. Kısırlığı men eden tezahüratlar ve bir han önü kalabalığı. Nargile molasındaki otoritenin kılı kırk yarma işgüzarlığı. Oturup düşünenlerle kalkıp gezenler arasındaki uçurum! Hiçbir şeyi dert etmeme alışkanlığı olanlar için zurna! Zurna her fırsatta tutkunlarına bir zaman aralığından, her hangi bir sebeple, sineğin kanadıyla da olsa taksimini sunacak. Otlar, dallar, budaklar yağmur bulutlarına yalvarırken dahi zıpçık öttürür. Seyredene göre harflerini dizer mahya., Gizli bakışların kavradığı anlam kayda değer bulunmaz, turtalı sofralarda vakit açlarını doyururken, her şey tozpembe, her tebessüm bir kusura tente kabule şayan iktiza eder İçinde mermisi olan tüfeğin namlusu tetiği çekene dönüktür.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta