Hipermetrop Şiiri - Efruze Efruze

Efruze Efruze
15

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Hipermetrop

adam uzaktan naif bir dokunmayla seslendi...
ah bayım!
çok iyi duyamıyorum sesinin rengini,
pembe bir bahar olabilir ellerinde ezilen,
ya da sapsarı çirkin bir hazan.
çok iyi göremiyorum
şiirlerin sahibini.
kelebeklerin rengini, kendimi...
çok iyi göremiyorum bayım!
ben tepeden tırnağa miyopum.

adam bu kez yaklaştı ve ürkek bir fısıltıyla seslendi...
kirpik uçlarıma kadar yakın,
zerdali çiçeklerine kadar yakın,
martın içinden geçti adam, bahara kadar yakın.
kaldırımları yırtan hindibalarına kadar yakın.
tanrı kızmasaydı belki tanrıya kadar yakın.
ah bayım!
duyamıyor göremiyorum bu hengamenin içinde,
gözlüklerim öylesine kırık,
kulaklarım ölesiye korkak,
kalbim...
onu hiç sorma!
zor güç tutturdum acemi terzilerin ellerinde.

kalbim kırk yama!

bilemiyorum düşerken tutunduklarımı
yılan mıydı o kıvranan
duygularım kadar ağrılı bir kıvranışla?
denize mi düşmüştüm?
kime sarılıyordum böyle sıkı?..
yo! yo! bu gözlerin olmalı,
içimdeki bu fersah fersah ferah
vallahi gözlerin olmalı.

parmak uçlarım bir hayli köreldi
niye düşmüyorsun uçlarından?
sözün uçup yazının kaldığı bu sümüklü şiirlerime düşmüyorsun.
bu yüzden yüzün biraz daha hasretinle bilenmeli.
keskinleşmelisin, içimi kese kese içiMde.
ya da boş ver,
derin bir nefes ol
ve kesilme sakın bende!

ah bayım, bilmiyorsun!
sarhoşluğumu bilmiyorsun...
bende sana çarpan her üzüm şarap.
bende seni tutan her mevsim şiir.
kanatlarım yeter ki sana değsin,
çakılıp dururum ben her çıkmaz sapağına gövdenin.
öyle toy öyle bodoslama öyle derin...
hadi!..
şefkatini dik yaralarıma.
hadi ilhamını tak
tak ki sözüm uçmasın!

söz uçar...
sözüm uçmasın sana doğru,
böyle kırık dökük yara bere.
ah bayım!
diyorum ya
çok iyi göremiyorum...
sesinin rengini
kelebekleri
kendimi...
gövdemde kırk yıllık kalın pulatlar
ve ellerimde çırpınan sıska bir şair.
göremiyorum bu pusun içinde yazdıran kim,
yazan kim, bu şiirler kimin?..
rengi nasıldı acaba asırlarca öptüğüm o ferah gözlerinin?..

ah bayım!..
yedi yaşıma düşüyorum her sabah bahçelerinde.
elimde bir avuç erik, içimde bir dünya umut...
hepiniz yeşilsiniz...
herkes yeşil,
her yer yeşil!..
bin bir yeşilin içine düşüyorum.
kalıyorum her şeyin ortasında çirkin bir çapak gibi.
kalıyorum bu yapışkan sarı leke ile.
sapsarıyım!
ve bu yüzden korkuyorum sarılmaktan.
daha fazla sararmaktan korkuyorum.
yeni bir şiire sensiz başlamaktan, bu çirkin yokluğundan korkuyorum.
korkup gövdene sığınıyorum.
saçlarına dolanıyorum,
ellerine sarılıyorum,
sesine yapışıyorum.
gidecek yerim yok.
bırakıyorum büyük bir teslimiyetle gövdemi sana.
yatacak yerim yok.
toprak kabul etmiyor beni.
döşeğini sermiyor zaman.
eskittiği gövdenin döşeğinden bile eksiğim.
gecende kalıp ağlıyorum durmadan.

sıska bir kadın ve onun kahrolası sarhoş elleri!...

bilmiyorsun bayım,
bahara düşüyorum ben durmadan.
düşkünlüğüm hep bundan.
dizlerimdeki yaraların adını aşk koyuyorlar.
her düşüşün adı aşk.

bahara düşüyorum
sokaklar buram buram çiçeğe kesmiş,
seni açmış dört bir yan.
en içlerinde sana düşüyorum.
ellerimdeki yaraların adını aşk koyuyorlar.
her küsüş sana dair,
her düşüşün adı aşk.
sana kanıyorum ığıl ığıl.
sana kanıyorum inançla.
döneceksin!..

martın koynundan çıkan bu pembe fistanlı kokuşmuş nisana küsüyorum.
bahçelerindeki bütün zerdalilere...
seni bunca sarıp sarmalayışlarına.
dallarına, kollarına bunca teslim oluşuna küsüyorum.
saçlarıma onlarca inatçı keçi asıyorum.
dudaklarıma somurtkan koca bir mevsim.
yüzüme mütemadiyen örüklü sekiz yaşımı.
annemden sonra öğrendiğim tek lisan,
kalıcı tek silahla,
küsüyorum.

allah belasını versin bu nisanın, bu zerdali dallarının...
hepsi sen kokuyor!
yedi kat yer yedi kat gök sen bakıyor.
kırk yerimden kırılıyor
delinin deliyi görünce sakladığı tüm inatlarım.

şimdi sarı sarı dökülen şu inatlarımı,
mevsimden mevsime çarpan kırık kanatlarımı,
bu sabah bu şiirle kapına bırakıyorum.
hişt bayım!
gördün mü nisanın kırıcı etkisini?..
görmediysen gör.
sümbüller de ne fena açmış dudak kenarlarında...
bilmiyorsan bil.
bil ki umrumda değil!

sevinmiyorum!
sümbüllere de küsüyorum.
sonra küsüp küsüp senle barışmanın yüzsüzlüğünü tadıyorum.
pişiyorum sümbüllerin sen bulaşmış boynunda.

eyvah!
nasıl da kontrolsüz şiirlerim...
daha fazla özler sarılır mıyım?
sarıldıkça sıyrılıp sararır mıyım?
özlemden de ölünmüyor ki...
beni bağışla,
ölemedim bayım!
bu kokulu nisana fena takmış
kanatları saçaklarına takılmış
düşünde tüneyen tüysüz bir
polyannayım.
biraz tütün biraz da yüzün ekiyorum
sıska parmaklarımın olanca sıcağıyla.
ademin gözü gönlü senlensin, şenlensin...

şimdi diyorum, bir şiire sarar gibi yeniden ,sarılsam sümbüllere...
daha sağlam, daha sıkı, sararma pahasına...
bu çirkin sensizlikten ayılır mıyım?
bütün sümbüller ki gülüşlerine çarpmış
dudak kenarlarında hepsi fena halde sarhoş.
yüzlerine morun yakalarına kokun bulaşmış.
şimdi diyorum, şimdi,
yeni bir şiirle şöyle sıkı sıkı tutunsam sarılsam...
bayım!..
hişt bayım!..

o zaman git,
git ve bütün sümbüllerden seni acilen topla.
her yere saçma kendini.
(zerdaliler de dahil!)
seni sende tut!
bu adil değil!..

ellerim yine uluorta,
ellerim yine sahipsiz, tembihsiz, terbiyesiz...
geceye çok var biliyorum,
geceye çok var!..

bu sıska kadın ve onun kahrolası elleri!..
seni kusuyoruz yine pembe pembe
nisanın üstü başı şiir.
seni döküyoruz tane tane.
boynumun her yanı gölgen.
geceye çok var, niye böyle erkenden?..
cehennemi tutuyoruz iki el bir can bin bir yerinden.
geceye çok var diyorum, geceye çok var...
kahretsin!
niye böyle erkenden?
şimdi neyin siyahına saklayacağım niyetlerimi?
sen yoksun.
neyin beyazına tutunacağım cennete girerken?
yoksun diyorum, yoksun.
kaç beyazdan uzak durmalıydım ölmeden?
ellerin bir
ellerin iki
ellerin üç...
kaç beyazdan kaçmalıydım?
kaçına düşmeliydim bodoslama?
rakı soğukluğunda kıvamı aşk olan bu sarhoşluğun,
ederi ne, bedeli ne fiyatı kaça?..

sarhoşum bayım,
köpük köpük sarhoşum!
on yüz bin baloncuk yuttum.
beyaz beyaz, ferah ferah, fersah fersah sarhoşum.
ellerin bir
ellerin iki
ellerin üç
ellerin aç...
uzağa gitmiyorum.
öteye geçmiyorum.
sınırları hudutları biliyor aşmıyorum.
uysal bir koyun kadar
kendi otlağımda bir saltanat bu.
şiir yazıyorum!..
ellerin bir
ellerin iki
ellerin üç...
ellerin kaç?!
ellerin...
kaç
ma
tut.
sokul.

bilmiyorum kaç şiir yazdırır bu mevsim,
bu bahar, bu sihir, ellerin?..
leylaklara kadar kaç şiir yazdırır sümbüller, zerdaliler, ellerin?..
morun bulaşmış bu gökler, bu yerler, ellerin!..
bu sıska kadın durur mu, durulur mu,
tutar mı ellerin?..
sızar mı sızılı sarhoş parmaklarım dört bir yanına?
bayım, susmasana!
ne kaldı leylakalara?
bu gün bir, yarın iki, ertesi gün ellerin...

of bayım,
bu ne böyle deme.
"dünyaya dön.." deme.
kasımdan beri dünya hükümsüz..
"güneşe dön) deme.
tövbe billah dönmem
biz küskünüz.
kasımda o yoktu
neredeydi?
aralık ocak şubat...
neredeydi?
iliklerim donarken
uykularım uyumaz ve uyutmazken
neredeydi?..
ya sen!..
neredeydin?..
rüyalarım bir erik kadar ekşirken yüzümde,
öksüz gamzelerime dolmak için neredeydin?
çam diplerinde yüzüme çarpan sitemli şarkılar,
kulaklarıma iğne iğne batarken
bütün söktüklerini dikmek için neredeydin?

bayım!
bunları geç.
bunları sil ve geç.
elmalı dişlerini git yıka.
bu adem öğretilerini geç.
bu şehri geç!
bu sokağı geç!
bu şiiri geç!
bu kör kadını geç
me...

ah bayım!
gözlüklerim kırık göremiyorum
ama oradayım.
sol kaburganın altında sıkışmış soluksuz....
burada mısın?..
susuyorsun dilsiz bir saltanatla,
oysa, bu bahar bu sihir bu uzun sürmez.
uzak durma öyle göremiyorum,
biliyorsun ben tepeden tırnağa miyopum.
burada mısın?
burdaysan bekletme
ses ver.
sarıl, hatta öp!
biliyorsun ben kör kütük hipermetropum.

efruze

Efruze Efruze
Kayıt Tarihi : 14.10.2025 00:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!