Yemişlerden önce sararırdı yüzümüz
Üveyik avında incinen başaklarla
Küskün bir göçebe gibi alışırdık yaza
Ve heybemizde uğuldayan çamların ilahisi
Göğe açılan bir çift yaprak gibi
Göç başlar
Kervan yola dizilir
Söğüt dalı keser kankardeşim
Döşte bıçak yarasıdır ilk aşkı
Durgun bir ırmakta boğulur
Kuytularda boy veren sevinçler
Yirmi yedi yaşını bana bırakmış babam
Öyle söyledi valizini hazırlarken
Yılları yalınayak tüketmişim
Labirent kapılarında silahsız
Masum düşler birikmiş bağçemde
Kumbarama kum doldururken
Yaz uykusuna küsmüş
Bir uçurum çağırıyor beni
Hiç beklemeden
Orta şekerli kahvemi
Ormanın rahatlığına çekiyor
Yakamdan
Bu tabaka
Rengini
Dedemin nasırlı ellerinden almıştır
Tütün sararmış dedem
Torosların eteğinde
Nehir kıyılarına serpilen papatyalar gibi
İçimde bir yetim çocuk ağlıyor
Ağlıyor namluya dayanmış alnı
Gözlerinden beni çağırıyor denizler
Sol yanım soluksuz
Kırık dökük düşüyorum yollara
Senin güzelliğinden
Bir gökyüzü yaptım çocuklara
Bu yüzden onlar
Hiçbir masala sığmadılar
Ne zaman bir yağmur yağsa
Zarif adımlarla yürüyorsun
Yüreğimin orta yerinden
Biliyorum, yağmuru sevmiyorsun
Derin bir uykuya dalıyor şehir
Sen kaşlarını çatınca rüzgara
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!