Hikmet - 8 Şiiri - Hoca Ahmed Yesevi

Hoca Ahmed Yesevi
7

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Hikmet - 8

Sabah erken pazartesi günü yere girdim
Mustafa ya matem tutup girdim ben işte
Altmışüçte sünnet dedi işitip bildim
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Yer üstünde dostlarım matem tuttu
Bütün alem 'Sultanım'deyip nara çekti
Hakk'ı bulan gerçek sufiler kanlar yuttu
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

“Elveda” deyip yer altına adım koydum
Aydın dünyayı haram kılıp Hakk’ı sevdim
Zikrini söyleyip yalnız olup yalnız yandım
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

'Taha' okuyup akşam ve geceler kaim oldum
Gece namaz gündüzleri oruçlu oldum
Bu hal ile yer altında daim oldum
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Altmış gece altmış gündüz bir kez yemek
Tan atana kadar namaz kılıp bir kez selam
Altmışüçte oldu ömrüm sonunda tamam
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Hakk Mustafa ruhu gelip oldu imam
Bütün varlık yer altında oldu köle
Çok ağladım Hakk Mustafa verdi müjde
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Mirac gecesi 'Gözümün nuru evlad... 'dedi
Elimi tutup 'Ümmetimsin ümmet' dedi
'Sünnetimi sıkı tutasın gönüldaşım'dedi
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

'Kıyamette yol kaybedersen yola salayım
‘Muhammed’ deyip susamış olsan elini tutayım
Evladım deyip elini tutup cennete girdireyim...'
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Ey dostlar bu sözü işitip şevkim arttı
'Ümmet' dedi, iç ve dışım nura battı
Nurunu salıp cemalini Hakk gösterdi
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Cemalini görüp ruhum uçup arşa kondu
Musa gibi varlığım tutuştu yandı
Mecnun gibi eş ve dosttan kaçıp saklandı
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Yer altında eziyet çektim çok zorluk
Döşek yastık taştan yapıp çektim sıkıntı
Ey dostlar bu dünyada yok dinlenmek
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Ta zorluk çekmedikçe vuslatı nerede? ..
Hizmet kılmadan hal derdi olmaz peyda
Can ve gönlünü kılmadıkça Hakk'a tutkulu
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Yer altına girdim ise kendimden geçtim
Gözümü açınca Mustafa'yı hazır gördüm
İsyan ve cefa eden ümmetlerin halini sordum
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

'Ey evlad benden sorsan hani ümmet,'
'Ümmet' dedi göğsüm dolarak hasret yarası
'Ümmet için çok çekiyorum Hak'dan külfet'
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Ümmetlerimin günahlarını her Cum'â affet
Alıp geleyim ya Muhammed sen bunu ayır
Ta ki ağlayıp secde eyleyim Tanrı ya affet
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Her Cum'a affet ümmetlerin günahını
Alıp geleyim ya Muhammed gör bunu
Ümmetlerin neler kılar Ahmed senin
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Ben melekten utanç duyarım ey ümmetim
Yaratan'dan korkmaz mısın düşük himmetim
Gece yatmadan ibadet etsen hoş devletim
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Yer altına girdim dostlar iradesiz
'Amin' deyiniz âl, ashab ve çehar-yar
Ümmetlerin suçunu bağışla Allah'ım
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Kul Hoca Ahmed ben ikinci defteri söyledim
İki alem eğlencelerini meye sattım
Ölmeden önce can acısının zehrini tattım
Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte

Hoca Ahmed Yesevi
Kayıt Tarihi : 3.11.2005 22:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Aşık Alemi
    Aşık Alemi

    Ahmet Yesevi Kimdir Hayatı ve Eserleri



    Ahmet Yesevi (? -1166)

    Ahmet Yesevi Batı Türkistan'ın Sayram şehrinde doğmuş ve tasavvufi marifetleri Buhara muhitinde edinmiş bulunan Hoca Ahmed Yesevî, tarikat kurucusu, şair ve din büyüğü olarak Türk dünyasının manevî hayatını etkilemiş nâdir kişilerdendir.Bilhassa Sır-derya çevresinde, Taşkent dolaylarında, Seyhun ötelerindeki bozkırlarda yasayan köylü ve göçebe Türklerin kendisine ve onun tasavvufi tarikatı Yesevîliğe olan tutkunluklarından ötürü, tarihî şahsiyeti efsaneler altında gizlendi, kimliği menkıbelere karıştı.

    Hayati hakkında bilgilerimiz çok azdır, hakkındaki menkıbeler ise cildler dolduracak zenginliktedir. Kendisini bugün bile Şeyh Ahmed Yesevî'ye ve Yeseviliğe mensup sayan halk zümreleri Orta Asya'da mevcuttur. Tunceli çevresinde yaşayan bir kısım Şii Türk halkı bunların Anadolu'da kardeşleridir.

    Ahmed Yesevi, İbrahim adında bir şeyh olan babasını yedi yaşında iken kaybetti. Ablasıyle birlikte, Türk geleneğinin Oğuz Han'ın başkenti olarak gösterdiği Yesi şehrine göçtüler. Burada ilk tasavvuf terbiyesini Arslan Babadan aldı. Sonra Buhara'ya giderek zamanın en büyük âlim ve mutasavvıflarından ders gördü. Çağının en meşhur sofisi Şeyh Yusuf-ı Hemedani'nin müridi olarak, onun muhabbetini kazandı, Nitekim şeyhi öldükten bir müddet sonra onun postuna da geçti Sonra Yusuf-ı Hemedani' nin eski bir işaretini hatırlayarak Yesiye döndü, ölünceye kadar orada yaşadı. Tesirleri büyük oldu. Göçebeler gibi şehir halklarını ve okumuşları da manevî nüfuzu altına aldı.

    Halis göçebe Türkmen muhitinde bu ulu Yeseviye tarikatı, beklenmeyecek hızla yayıldı, Seyhun kıyılarından Hârzem bozkırlarına, Asya sahralarına ulaştı. Moğol istilâsı ile Horasan, İran, Azerbaycan Türkleri arasına geçti. İlk fetihlerle birlikte Alp-erenler, Horasan Erenleri olarak Anadolu'ya girdi. 13. yüzyıl içinde Anadolu'da görülmeye başlayan Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik hep o millî Yesevîlik tarikatından çıkmış kollardır. İleride Yunus Emre'nin gaybdan gönderilmiş mürşidi sayılacak olan Hacı Bektaş ile aynı zamanda dinî destan kahramanı olan Sarı Saltuk, sonra Anadolu Ahiliğinin, pirî-mürşidi sayılan Ahi Evren, Osman Gazi'nin ermiş kayınbabası Ede-Balı, Orhangazi'nin mürşidi Geyikli Baba ve daha niceleri... Ahmed Yesevî'nin Anadolu'ya, manevî fetihler için yolladığı, menkıbelerle destekli gerçekler hâlinde söylenen müritleri, akıncıları, halifeleridir.

    Meselâ İslâmi destanlar arasında yer alan Saltuk-name'de, Anadolu ve Rumeli'de bütün Türkistan ve Turan'ın hatta bütün İslâm âleminin şaşılacak bütünlük ile birleştirileceği görülecektir. Anadolu fethinin manevî tasarımını yapan Ahmet Yesevi' nin nurlu çehresi, bu tabloda elbet görülmektedir.

    Hoca Ahmed, inandığı fikirleri yaşayan bir mürşitti. Tanrı vb Peygambere büyük aşkla bağlı olduğu gibi soy ahlâkının yiğitlik, vefa, doğruluk hasletlerini de ruhuna kılavuz edinmiştir. Ömrü boyunca günah işlememek, yalan söylememek, hata etmemek gayreti göstermiştir.

    Hazret-i Muhammed'e tutkunluğu dolayısıyle onun yaşadığı yıllardan fazla yaşamak istemediği söylenir. Peygamber, 63 yaşında vefat ettiğine göre, o da 63 yaşma gelince kendisine yer altında bir hücre kazdırmış, kalan ömrünü, günsüz güneşsiz, orada tamamlamıştır.

    120 yıl yaşadığı rivayet edilen Ahmed Yesevi'ye bugün de Türkistan'ın manevî büyüğü anlamına Hazret-i Türkistan derler. Mevlâna'ya, Anadolu'nun büyüğü anlamına: Hazret-i Rûm denildiği gibi. Yesevi'nin Türkistan'daki camii üzerinde şu ayet yazılıdır: 'Gaybın anahtarı O'ndadır. O'ndan başka kimse bilmez.'

    Ahmet Yesevî tasavvufun, nefsi körletmek, tevazu, dünya malını hor görmek, soy ve din gözetmeksizin bütün insanları eşit saymak gibi yüksek görüşlerini, aklı ve fiiliyle benimsemiş, dervişliğin, kanaatin, fazilet ve değerini, dinî ahlâkî öğütleri, peygamber ve evlâdına olan muhabbetini, dünya zevklerine düşkünlüğün zararlarını, Hikmetler nasihatlar hâlinde, mantık gücü ve îman kuvvetiyle yaymıştı.

    Samimî inanç ve davranışlarına hayran olan halk, ona çok bağlandı. Dünyada ve ahrette azîz saydı. Onu erenler katma çıkarıp şanına efsaneler donattı. Anadolu ve Türkistan evliyaları Hoca Ahmed'i Pir saydılar.

    Öldükten 200 yıl sonra bile şöhreti ne kadar büyük olmalı ki, Timur Han, onun Yesi'deki mezarı üstüne, mimarlık şaheseri bir türbe yaptırmak lüzumunu duydu. Türbe, cami ve hânıkah'tan ibaret Yesevî makamı, hem din hem sanat abidesi olarak, bugün de Türkistan'ın en kutsal ziyaret yerlerindendir.

    Ahmed Yesevi'ye ait olduğu söylenen 'Divan-ı Hikmet' adlı bir eser mevcuttur. Ancak, bu divanda toplanan Hikmetlerin bir kısmı Ahmed Yesevi'nin olsa bile, zamanla türlü Yesevî dervişlerine ait parçaların o kitapta toplandığı, dil ve anlatış farklarından anlaşılmaktadır. Zaten ellerdeki en eski Divan-ı Hikmet yazmaları 17. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Bu bakımdan onların 12. asırda yazılmış hikmetlerin tıpkısı olduğunu söylemek de zordur.

    Zaten Ahmed Yesevî şairlik iddiasında değildir. Yalnız, fikir ve duygularım halka daha iyi öğretebilmek için manzum hikmetler tarzını seçmiştir. Dervişleri ve halifeleri de yüzyıllar boyunca onun izinden giderek benzer parçalar yazmışlardır. Divan-ı Hikmet'e Yesevî tarikatı mensuplarının ortak eseri gözüyle bakılabilir.

    Divan-ı Hikmet'teki parçaları dilber ve şarabı öğen öteki şiirlerden ayırdedebilmek için Hoca Ahmed'in bu manzumelerine Hikmet adı verilmiştir. Bunların çoğu kuru öğretici mahiyette lirizm ve heyecandan uzak parçalardır.

    Biçim yönünden Hikmetler: a) Türk nazım birimi olan dörtlüklerden kurulmuş Koşma nazım şekli ile; b) hece vezniyle (çoğu 4+4+4-12, bazen 4+3=7 kalıbiyle; c) Halk şiirinde çok görülen, redifle pekiştirilmiş yarım kafiyeler çok kullanılarak; ç) Arapça ve Farsçanın biraz karıştığı fakat sade bir Doğu Türkçesi ile yazılmışlardır. Ancak gazel ve mesnevi nazım şekliyle yazılmış Hikmetler de az değildir.

    Muhteva yönünden Hikmetlerin fikir ve duygu tarafı kuvvetli ama coşkunluk ve lirizm yönü eksiktir. Fikir olarak, şeriat ve tarikat görüşlerini birbirlerine zıt düşürmemiş, bunları kaynaştırmıştır. Dinde hoca, tasavvufta evliya sayılışının bir sebebi de budur.

    Bilhassa Özbek ve Kazak Türkleri arasında tutunan ve türlü kılıklar altında Türk dünyasına (Anadolu'ya da) yayılmış olan Yesevilikte, İslâmiyetin ve tasavvufun eski Türk boy ve soy gelenekleri ile sımsıkı kaynaştığı, az da olsa Şamanlık ve Budizm'den bazı esintilerin tarikat kalıbına döküldüğü görülmektedir.

    Dergâhta kadın ve erkeklerin birlikte zikretmeleri, sığırların kurban edilmesi Yesevilikte yadırganan şeyler değildir. Ayrıca kötülerin hayvan şekline sokulacağı, iyilerin türlü kuşlar biçimlerine girerek uçacakları gibi bazı söylenti inanışlar da şüphesiz bazı eski kültürlerden sızıp gelmiş olsa gerektir.

    Ahmed Yesevî, hem yüksek şahsiyeti, hem büyük teşkilâtçılığı, hem de Hikmetleri ile Türklük dünyasının her tarafına, dolaylı veya açık tesirleri görülmüş nâdir büyüklerimizden biridir.

    (Aşağıdaki hikmette, veli şairin hayatını ve samimi inancını anlatmakta söylemekte ve bilhassa 63 yaşında ölen Peygamber Efendimizden daha fazla yaşamayı, sevgisine aykırı bulduğu için o yaşta yer altına girişini hikâye etmektedir.)

    HİKMET
    Ol Kadirim kudret birlen nazar kıldı
    Hurrem bolup yir astıga kirdim muna
    Garip bendeng bu dünyadan güzer kıldı
    Mahrem bolup yir astıga kirdim muna

    Zâkir bolup, şâkir bolup Hak'nı taptım
    Şiyda bolup, rüsva bolup candın öttim
    Andın songra vahdet meydin katre tattım
    Hemdem bolup yir astıga kirdim muna

    Altmış üçke yaşım yitti bir künçe yok
    Vâ-dirigâ, Hak'nı tapmay könglüm sınuk
    Yir üstide, sultân min tip, boldum uluk
    Pür gam bolup yir astıga kirdim muna

    Başım tofrak, cismin tofrak, özim tofrak
    Köydüm yandım, bola'Imadım hergiz afak Hak
    vaslıga yiter min tip ruhum müştak
    Şemnem bölüp yir astığa kirdim mene (Ahmet Yesevî; Divan-ı Hikmet)

    1) Benim Tanrım Kudret ile bir baktı- Mesut olup yer altına girdim işte- Garip kulun bu dünyadan geçti gitti - Sırdaş olup yer altına girdim işte.
    2) Zikrederek, şükrederek Hakk'ı buldum - Âşık olup, kınanarak candan geçtim - Ondan sonra 'teklik' içkisinden bir damla tatdım. - Peygamber'e yoldaş olup yer altına girdim işte.
    3) Yaşım altmış üçe yetti, bir gün yaşamamış gibiyim - Ah yazık! Tanrı'ya varmayan gönlüm kırık - Yeryüzünde 'sultanım' diye ululanırken Gamla dolup yer altına girdim işte.
    4) Başım toprak, cismim toprak, özüm toprak - Yandım yakıldım da yine tertemiz olamadım - Tanrı'ya kavuşacağım diyen ruhum özlem içinde - şebnem olup yer altına girdim işte.

    Kaynak: Türk Edebiyatı Cilt 2/ Ahmet Kabaklı







    Ahir zaman şeyhleri

    Durmaz keramet satar
    Ahir zaman şeyhleri
    Her gün battıkça batar,
    Ahir zaman şeyhleri

    Farzı geriye atar,
    Nafile oruç tutar,
    Dini paraya satar,
    Ahir zaman şeyhleri

    Beline kuşak bağlar,
    Sözleri yürek dağlar
    Para toplarken ağlar,
    Ahir zaman şeyhleri

    Ağlaması göz boyar,
    Her gün ayağı kayar,
    Kendini adam sayar,
    Ahir zaman şeyhleri

    Başına sarık sarar,
    Kendine mürit arar,
    İlmi yok neye yarar,
    Ahir zaman şeyhleri

    Dünyaya kucak açar,
    Zoru görünce kaçar,
    Her yere küfür saçar,
    Ahir zaman şeyhleri

    Şeyhlik ulu bir iştir,
    Hakka doğru gidiştir
    Yaklaşılmaz ateştir,
    Ahir zaman şeyhleri

    Salih şeyhler nerdedir,
    Kötüler her yerdedir,
    Hak yoluna perdedir,
    Ahir zaman şeyhleri

    Ahmed Yesevi





    Halim nice olur

    Tatlı canımı versem,
    Karanlık yere girsem,
    Münker, Nekir’i görsem,
    Şu halim nice olur?

    Gidip kabre konunca,
    Hemen geri dönünce,
    Zor sual sorulunca,
    Şu halim nice olur?

    Gelse koca bir yılan,
    Beni soktuğu zaman,
    Aman Allah’ım aman,
    Şu halim nice olur?

    Yarın kıyamet günü,
    Sorguya çekip beni,
    Dense amelin hani?
    Şu halim nice olur?

    Ahmed Yesevi





    İlim

    İlimsiz bir tarikata girse kul,
    Şeytan onun imanını çalarmış.
    Mürşidi kâmilsiz yola çıksa kul,
    Şaşkın halde ara yolda kalırmış

    Bu yolda mahir bir mürşid gerektir,
    Mürşide ihlâslı mürid gerektir,
    Pirin rızasını almak gerektir,
    Böyle âşık haktan nasip alırmış.

    Pir rızası Allah rızası olur,
    Arayan Mevla’yı elbette bulur,
    Riyazet sırrının hikmetin bilir,
    Ancak bu kul hakka yakın olurmuş.

    İş bu yola sakın rehbersiz girme!
    Gözünü yum pirden gayriyi görme!
    Şu fani dünyaya hiç gönül verme!
    Melun şeytan bâtıl yola salarmış.

    Yol yordam öğrenip gözet dilini!
    Mürşidine sıkı bağla belini!
    Masivadan çekmez isen elini,
    Cahilliğin seni rezil edermiş.

    Zamane şeyhine gönül kaptırma!
    Nefsini tağuta sakın taptırma!
    Kendin sapma, başkasını saptırma!
    Şeytan bu yol ile iğfal edermiş.

    Zaman gelir gerçek mürşid bulunmaz,
    Zamane şeyhinden feyiz alınmaz,
    Dalgıç yoksa deryalara dalınmaz,
    Denizlerde boğularak gidermiş.

    Mürşid-i kâmiller yok ise eğer,
    Eski âlimlere ehemmiyet ver!
    Onların ilmine vermeyen değer,
    Cehlin cezasını ağır ödermiş.

    Ahmed Yesevi






    Nasihat

    Hakikati özlerler,
    Kerameti gizlerler,
    Âşıkla can gözlerler,
    Rengi sarı dervişler.

    Dünya benim diyenler,
    Açık saçık giyenler,
    Haram lokma yiyenler,
    Felakete batmışlar.

    Molla, müftü olanlar,
    Yalan fetva verenler,
    Akı kara kılanlar,
    Cehenneme girmişler.

    Kadı, imam olanlar,
    Haksız dava kılanlar,
    Sanki bir merkep gibi,
    Yük altında kalmışlar.

    Ahmed Yesevi




    Seher vakti

    Ne hoş tatlı Hû yâdı,
    Seher vakti olunca,
    Baldan tatlı Hû adı,
    Seher vakti olunca.

    Geceleyin kalkarlar,
    Canı feda kılarlar,
    Aşk oduna yanarlar,
    Seher vakti olunca.

    Seher vakti hoş saat,
    Kalkanlar eder rahat,
    Aşk bilmez istirahat,
    Seher vakti olunca

    Göklere çıkınca âh,
    Pek çok olsa da günah,
    Affeder bizi O Şâh,
    Seher vakti olunca.

    Ahmed Yesevi








    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Hoca Ahmed Yesevi