Sıkışık caddeden sıyrıldım. İlginç olan ne olabilir ki? Saat 10:50. Randevu saati 11:00. 11:00 eksi 10:50 eşittir 10 dakika. 10 dakika erken gelmek iyidir. Daha erken gelseydim, işi gereğinden çok ciddiye aldığım düşünülebilirdi. Daha geç gelseydim, belki işi hiç ciddiye almıyorum, belki bütün gün tatlı tatlı uyuyorum; uyuşmuşum, beynim uyuşmuş, örümcek ağları bağlamış, uzun süredir çalışmıyor. Çalışamıyor. Belki adımı bile unutuyorum, ben en iyisi tembelin tekiyim aslında. 11:00 eksi 10:50, eşittir 10 dakika değil mi – çıkarma işleminin sağlaması hep gerekir.
Çarpmanın, bölmenin sağlaması kolaydır yine, ama toplama çıkarmanın sağlaması yok sanki. Çıkarmayı unuttun mu herşeyi unuttun demektir. Herşeyi unutmuşsan hiçbir şey sağlayamazsın, değil mi – ama 10 dakika iyidir, zamanında gelmişim.
Sorunlar hep bir takım tutukluklardan kaynaklanıyor, ateş edemeyen bir tabanca sahibini vurabilir. İnsan başkasını vurmaya dikkat etmeli. Girişken olmak, evet tüm sorun bu. Çok akıllı olduğuma göre, girişken de olabilirim, çünkü ben herşey olabilirim. Normalde kimseye söyeleyemem bunu tabii, ama kendimizi kandırmaya hiç gerek yok, evet ne düşünüyorsam ben oyum. İnsanları her şeye inandırabilirim, bunun için ağlayabilirim, peygamber olabilirim, insanların beni düşünüp kendilerini yeniden tanımlamaları gerekiyor. Bunu bir gün ortaya koymam gerekebilir. Trombon ve tuba sesleri işte, kaçınılmaz gerçek, ama asıl sorun bu değil.
ama – kapı, bir sehpa ve iki koltuk ve karanlık bir oda – karanlık, aptallık, ben karanlıkta saldıramam. Hem burası sıcak gibi, demiştim bu kadar giyinmenin anlamı yok demiştim. Hiçbir şey denkleşmez sıcakta, çabuk yorulur, çabuk terler. Benim en önce ellerim terler, onun için ellerimi pantolonuma sildim. Kapı, buzlu camlı paravanın ucundaydı. Kapı çaldı. Bir adam. Sekreter? Sekreter değil. Sekreter yok. Oysa ben sekretere hazırlanmıştım. Sekretere iyi davranmalı, hem bir sekreter umulmadık yararlar sağlayabilir. Adam hızlı adımlarla:
- Burak Bey?
- Evet, benim.
İçerde daha çok ışık, daha çok renk. Dolaplar ve kitaplar, masa ve sandalyeler, pencerede binalar, biraz gökyüzü. Üç dört kişi olabilirdi, ama yalnızca bu adam ve masanın karşısında oturan bir kadın. Kadın (kahverengi göz, mavi far) :
- Ben, insan kaynakları müdürü Nevin Çol ve (eliyle) Salih Bey; teknik sorumlumuz.
Ellerini sıktım, ellerim terliydi daha, ama az, çok az. Ek sıkmanın ölçüsü önemlidir, biliyorum. Gevçek olursa, kendime güvenemiyorum demektir; çok sıkarsam, abartırsam, tuttuğum eli bırakmazsam – aptal herifler! Abartmayı hiç sevmem, annem bilir huyumu. Az sıktım sanırım, gevşek oldu. Belki hiç güvenmiyorum kendime. Evet/hayır/evet – Nevin Çol:
- Formunuzu okuduk Burak Bey. Ama istiyoruz ki bir de sizin ağzınızdan dinleyelim. Evet... Notlarınız gayet iyiymiş?
- Evet, sayılır.
- Bizim zamanımızda öyle kolay değildi üniversite okumaklar, iyi notlar... Şimdi nasıl bilmem..?
- Hala pek kolay sayılmaz. (Sizin zamanınızdan bu yana çok şey değişti (mi?) Nevin Hanım, bakın siz de yaşlanmışsınız. Çok çalışmaktan tabii, geç yatıp erken kalkıyorsunuz siz, ben hemen anlarım. Meditasyon falan yapsanız, iyi gelir, ya kocanız?)
- Bize önce kendinizi, ailenizi, çevrenizi tanıtın. Anlatın biraz.
- (Annem ev hanımı, babam müşavirdir Nevin Hanım. Evet tipik bir aile sayılabilir – tipik dalgınlıklardır bunlar, tipik aptallıklardır. Evet, bende alışılmış herşeyi gözlemleyebilirsiniz; hatta fazlasını,ha? Nevin Hanım. Ben bir peygamberim. Kendinizi tanımlayın, hayatınız değişecek artık. Gizlenemez bir dezavantaj bu, biliyorum, ama çalışıp aradaki farkı kapatabilirim, ben çok çalışırım, siz yeter ki hakkın karşılığını verin, evet, herşeyin bir karşılığı var, yoksa biz burda enayimiyiz – hayır.
Hoşunuza gitti değil mi? Gitmedi mi? Evet/hayır/evet – Bir abim var benim, ben de biraz kız gibiyim Nevin Hanım, küçükken lastik atladım ama hep misket oynardım; iri, siyah böceklerden korkarım, ölümden de korkarım, ama ölümden herkes korkar; galiba ben onlara nazaran pek korkuyor sayılmam, hmm dayaktan korkarım, ölümden de korkarım, ama ölümden herkes korkar ki. Babam pek ilgilenmemiş benimle belki ondandır, yani belki de ben hiçbir durumda hiçbir sorun çıkarmam demek istiyorum. Çevre dediniz, evet, ben soruları hiç unutmam, akıllı olduğumu anlamışsınızdır, çevrem kendimce pek geniş sayılmaz Nevin Hanım. Aksaray’da oturuyor sayılırım aslında İstanbul demeli buna. Mutlaka geçmişsinizdir, gelmişsiniz; Aksaray’dan hani çok trafik, oteller falan... Aksaray çok önceden – siz bilemezsiniz tabii – iyi bir semt, en iyilerinden. Ama işhanı yapmak gerekiyordu, evet, yıkmışlar, yani pek çok şeylerden sonra Aksaray rezil bir yerdir. Komünizm gidince kadınlar – afedersiniz – fahişe olmuşlar Nevin Hanım; Ruslar, Romenler, yani hepsi Aksaray’da otururlar. Onlar Türkçe’yi daha yeni yeni ve ince, çok parlak çoraplar giyerler. Masanın önü kapalı, sizin çorabınızı görebiliyorum Nevin Hanım. Size Nevin desem? Ya, işte böyle Nevin, Aksaray’da sokakları kazarlar hep, Türkiye’nin her ilinden, doğudan, batıdan ameleler gelip kazarlar, her belediye yapar bunu. İnanır mısın, toprağı bulamazlar Nevin. Sen bi bok anlamıyor gibi, nedir ki bu, kocandan başkasıyla yatmadın mı yoksa – hafta sonları pikniğe gitmelisin Nevin, daha az televizyon seyretmelisin. Çocuklardan vakit kalmıyordur tabii, sen de haklısın. Ben çocukken her şey daha iyiydi Nevin. Aksaray’dan kuş sürüleri geçerdi. Kolay değil senin yaptığın da, haklısın. Zaten sen her durumda haklısın... Bu Salih Bey’den kurtulun bence, yerine beni alın.)
- Evet, teknik uygulamaları, mümkünse ar-ge bölümünü istemişsiniz. Ancak bizim pazarlama ve yönetimde daha çok elemana...ve...bizim Samsun’da Kayseri’de bile şubelerimiz...
- (Ben her yere giderim, siz yeter ki karşılığını verin, ha ha!
Şaka yaptım Nevin, ha ha! Benim için bana vereceğiniz kariyer önemli, arabanın markası önemli, ben Urfa’ya da giderim. Urfa’ya güleryüzlü gitmek lazım, yazın da Antalya’ya giderim. Hem ben İngilizce de biliyorum. Ben hem yönetip hem uygulasam? Hayır, şımarmadım Nevin, ben yalnızca fena adam değilim aslında. Ben en iyisi evimde çalışayım, annem de yemeğimi yapar, bize çaya gelirsin Nevin, misafirliklerde çok iyiyimdir, beni asıl o zaman görmelisin, sonra Antalya’ya da gideriz...)
- Burada iyi yönlerinize ‘her işi ciddiye alırım’ demişsiniz...
- (Bravo Nevin! çok çok önemli bir yeri yakaladın. Sanırım kötü yakalandım, ama – buna bir alışkanlık desek, yani zararsız bir ruh hali, çünkü insanların ruh hali hiçbir şeyi değiştiremez Nevin.
Herşeyi anlasan da, herşeyi görsen de, hiçbir şeyin değişmesi gerekmez, değil mi? Ben yalnızca her işi değil, düşünebileceğin herşeyi ciddiye alıyorum Nevin. Sen beni daha önce tanımıyordun, bilemezsin, değişmez bir şey. Hem benim hiç vaktim yok.)
- Siz de kendi koşullarınızı değerlendirip...
- (Yoruldum ben. Uyusam belki geçer, kendi yatağımda belki. Belki de hiçbir iş bana göre değil Nevin...)
Kayıt Tarihi : 4.3.2006 21:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aykut Karaman](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/03/04/hikayelerim-mulakat.jpg)
********Yaşama dair gerçek kesit okudum kaleminizden ....Umarım mülakatınız sonuç vermiştir tebrikler...........
**********Sevgilerimle.......
TÜM YORUMLAR (1)