Gizlice yürüyorum sokak aralarında. Şehrin diğer yüzünden gizli bir hayal peşinde koşarcasına… Sokak çocukları dolanıyor ayaklarıma. Tekmeyi vur diyor içimden bir ses. Duruyorum. İçimdeki sese kızıyorum.
İçimdeki sesler dinlemek yoruyor beni. Vicdan gelişimimde problem oldu herhalde. Küçükken, belki de çocukken… Ya da hem çocuk hem küçükken bakkaldan aldığım gazozların paralarını geciktirdiğimden olmuştur. Evet. Bizim eski bakkal. Onda 3 yıl çalışmıştım. İlkokula giderken. Haftalığımı vermezdi Ahmet amca. Ama akşamları ekmek doldururdu kucağıma. Bende kızardım. Her hafta sonu harçlığımı vermediğimde bir gazoz açar içerdim. Kapaklarını biriktirdim uzun süre. Sakladım kimseye göstermedim. Yıllar geçti şimdi, eski evimle birlikte bakkal amca, gazoz kapakları ve öfkem geldi geçti. İşte bundan diyorum kendi içimdeki seslere fazla takılışım.
Sol yanımda bir şey devamlı dürtüyor beni. Dinle içini. Dinleyeceğim dinlemesine de; neden kötü şeyler fısıldıyor bana. Sesler duyuyorum beynimi içinde. Kafatasıma çivi çakılırcasına… Bir doktorun dediği geliyor aklıma; şizofrendir her şair ve şairler şizofren büyürler. Peki neden?
Şair olmak ve şiir yazmak bu kadar köşeye sıkıştırıyor mu insanı. Kendine ait olmayan duyguları çalıyor mu parkta oturan sevgiliden, bir dirhem rızkını arayan karıncalardan. Bazen çalındığını düşünüyorum. Okudukça bir çok şiir. Hem sözcüklerin hem de duyguların çalındığını düşünüyorum. Ve haklı çıkarıyor beni şizofren şair*.
Kan ter içinde her yanım
Her yanım bu gece vurgun içinde
Kurşun yemişim, sürgün yemişim
Bu sana ilk gelişim
Vur emriyle düşmüşüm kapına