Sonbahar kendini hissettirmeye başladı. Akşamın serinliği, karanlıkla birlikte üstüme çöküyor. Şirketin servis arabasından inmiş, her gün yemek yediğimiz lokantaya doğru yürürken, suskun, durgun, şaşkındım. Doğrusu ne yapacağımı bilmiyordum. Söylenenlere göre Mimar Sinan’ın yaptığı, büyük olmayan, küçük mütevazı caminin önünden geçerken, akşam namazından çıkanlarla karşılaştık. Nereden estiği belli olmayan rüzgâr, caminin etrafındaki ağaçların dallarını sallıyordu. Hafif bir hışırtı, kulaklarımı tırmalarken, yanımda yürüyen Ufuk, sessizliğimi anlamak için bana bakıyor. Konuşmaya fırsat arıyordu. Ancak ben suskundum. Sanki konuşmak istemediğim her halimden belliydi ki, Ufuk’ta benimle konuşmaya cesaret edemiyordu.
Ufuk’la yaklaşık üç yıldır arkadaşlık yapıyoruz. Hemen her gün beraberiz. Aynı işyerinde birlikteyiz. Benden bir yıl sonra işe alınmıştı. Babası çalıştığımız fabrikada ustaydı. Ufuk’la işe girmeden önce tanışmıştık. Ağabeyi Osman’la tanıştıktan sonra Ufuk’ta arkadaşımız olmuştu. Tanıştığımız günden itibaren birlikteliğimiz devam ediyordu. Osman banka memuru olarak başka bir yerde işe başlayınca, Ufuk’la beraberliğimiz iyice arttı. Aynı işyerinde çalışıyor. İşten sonra beraber lokantalarda yemek yiyor. Kahvehane, park veya sinemaya gidiyorduk. Siyasi, felsefi, ideolojik görüşlerimizin beraberliği, aile yapılarımız pek uymasa da ikimizi sıkı bağlarla bağlıyordu. Sanki yapışık ikizler gibiydik. Geçmişimiz bugünkü şaşkınlığımın nedeniydi. Ufuk’a nasıl davranacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum.
Caminin yanından lokantaya giden dar yola girdik. Burası şehrin ilk sokaklarındandı. Çocukluğumdan beri hiç değişmemişti. Özellikle şehrin merkezinde birçok yer değişmiş olmasına rağmen, bu bölge koruma altına alınmış gibi duruyordu. Birçok insanın düşüncesinden ayrı olarak, eski binaları sevmiyordum. Bana göre eskiler ilerleyecek insanı tutukluyorlardı. O nedenle tarihi yerleri, binaları görmeyi sevmiyordum. Bütün yerleşim alanlarını eskidikçe tarihi eser olarak saklamaya kalkarsak, yaşayan insanlara dünyada yer kalmaz diye düşünüyordum. Sanki geçmişi yaşatmaya çalışmak, yaşamayı, yaşama alanlarını, geleceği kısıtlamaktı.
Ufukla aramızdaki gerginliğe neden olan olayı konuşmalıydım. Ufuk benim neden böyle davrandığımdan habersiz konuşmaya çalışıyor. Arada muzip bakışlarla şakalar yapıyordu. Oysa benim ne onun muzip bakışlarına, ne de şakalarına tahammülüm yoktu. İçine düştüğüm kaos beni allak bullak etmişti.
Elinle yaptın boyunla çekecen,
Ne etseler mutlak boyun bükecen,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Ben istedim huzurlu mutlu hane,
bu olay bence enayilik olmayıp, aşırı güven duygusu ve iyi niyetliliğin faturasıdır. ustaca bir anlatım ve ilginç bir konu. kutluyorum.......
kolay gelsin, yazmaya devam, hikaye çok güzeldi.......
Harika bir hikaye..tebrikler..
yurekteN olmayinca dostluklar kalir elbette birgun yerli yersiz bir basina sensiz bensiz
..oldugunuz gibi kaliniz genede ustad;tecrubeler isiginda aydinlansin dost kaleminiz..
Üstadım;
Başaramadım, bugün yüz sahife
kitap okudum.. İnanın bu ağır geldi
devam edemedim. Oruçtan mı dersiniz?
Sonra bir ara bakarım belki..!
Kusuruma bakmayınız selamlar
Sevgili üstadım.
Ellerine,yüreğine salık.
Uzun ve özenli bir çalışma.
Kalemin daim olsun
saygımla...
Bu uzun hikayenizi okuyamamış olmakla birlikte kaleminizi ve emeğinizi kutlamadan da geçemedim...
Saygı ile..
Biraz uzun tutulmasına karşın okuma sürecinde kopmaya olanak tanımayan bir çekicilik vardı metinde.
Kullanılan dil ve öyküyü saran bir anlatım dikkat çekiciydi.
Kutlarım.
Erdemle.
Bu şiir ile ilgili 7 tane yorum bulunmakta