Mehmet Çoban - Hikaye - Babamı Öldürdüm ...

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Boyumun yüksekliğindeki mezarlık duvarı kenarından eski anılarımı izleyerek yürüyorum. Biraz sonra yenilenmiş mezarlık kapısını gıcırdatarak açacağım. Kim bilir belki şimdi gıcırdamıyordur. Gençken, geceleri sinemaya kaçıp eve geri dönerken, kısa yol diye geçtiğim bahçeler ev olmuş. Artık eski yeşillikler yok. Her yer asfaltların siyah rengiyle, binaların kırmızı kiremitleriyle dolmuş. Kuş sesleri, dodan arılarının vızıltıları da yok. Gecenin birinde, ikisinde, hiç korkmadan mezarlığın içinden geçip eve gittiğim aklıma geldi. Şaşırdım. Nasılda korkusuzmuşum. Hâlbuki şimdi güpegündüz mezarlık içime gizli bir korku salıyor. Şuradaki gediği örmüşler. Eskiden duvarın burasında gedik vardı. Kestirme olsun diye üstünden atlar geçerdik.

Tepemdeki güneş, ikindi devrilmesine doğru yaklaşıyor. Ben doğuya doğru yürüdüğüm için, gölgem benden önde gidiyor. Gökyüzü pırıl pırıl parlıyor. Havada bulut yok. Hava çok sıcak değil. İnsanı yakmıyor. Zaten memleketimin güneşi insanı fazla yakmaz. Her zaman dikkatimi çeken bir şey var. Sanki bizim memleketin güneşi daha parlak, gökyüzü daha aydınlık, hava daha temizdir. Birçok yere gittim. Bana diğer ülkelerin güneşleri, havası, gökyüzü her zaman puslu gelmiştir. Belki bencillik yapıyorum. Memleketim diye kayırıyorum. Bana öyle geliyor işte. Ne zaman memleketin dışına çıkıp dönmüşsem hep aynı duyguları yaşadım. Şimdi de aynı duygular içindeyim. Bizim güneş daha parlak. Gökyüzü daha temiz ve aydınlık. Hava da hiçbir pus yok. Ne nem buharı, ne de toz pusu… Her adımım bana bir şeyler hatırlatıyor. Hayret buraları bir daha görür müydüm? Hiç aklıma gelmezdi. Hele memlekete bir daha uğrayacağımı hiç düşünmemiştim. Ayrılışımın üzerinden çok yıl geçti. Artık başka yerlerde kurduğum dünya bana yetiyordu. Fakat buraya gelince sanki geçmişim beni sarıp sarmaladı. Bende her taşın, her ağacın anıları vardı. Şimdi ne kadarı kaldı bilmiyorum. Mezarlıktaki çoğu mezarları biliyordum. Otuz yıl içinde gömülenler hariç elbet. Bir taraftan nostaljik duygular, diğer taraftan mezarlığı ziyaret etmeme neden olan şartlar içinde, bin bir çeşit düşünceye dalarak mezarlık kapısına geldim.

Mezarlık kapısı değiştirilmiş. Birazda büyütmüşler. Küçüklüğümde tek kanattı. Şimdi hem çok geniş, hem de iki kanatlı. Kapıdan arabalar rahatça geçebilir. Eski taşlık yolda, mükemmel hale getirilmiş. Ama asfalt değil. Her zaman gıcık olduğum yeşil renkle kapıyı boyamışlar. Nereden uydurulmuş. Kim uydurmuş. Bu yeşil rengi bilmem. Herhangi bir din simgesi içinde, hemen bir yeşil renk var. Sanki yeşil renk kutsanmış gibi. Türbelerin yeşili, camilerin yeşili, mezarlık kapılarının yeşili ve daha nicesi… Doğrusu beni boğuyor. Allah’ın yarattığı renkler içinde ne güzel renkler var. Dengeli bir şekilde hepsini kullanmak varken niye illa ki yeşil. Değil mi ya?

Bismillah…

Tamamını Oku