Hidayet Şiiri - İbrahim Durmuş

İbrahim Durmuş
169

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Hidayet

“HİDAYETE ERDİM..? ”

Yaşadığımız topraklarda yani T.C. sınırları içinde; önceleri Musa ve İsa’nın göksel dinleri;
Antik yunan, Mısır ve Mezopotamya dinleri/inançları; doğudan gelen göçmenlerin/istilacıların Şamanizm, Budizm gibi farklı inançlar var olmuş.
Ve sonra İslam.

Yaşadığımız topraklarda yani T.C. sınırları içinde; değişik çağlarda çok farklı kavimler yaşamış. Malum burası yolgeçen hanı, han da değil geçit yeri, köprü. Farklı dinler/inançlardan daha çok farklı kültürler/kavimlerin uğrak yeridir memleketimiz.

Din ve Irk. Bu iki belirleyici ile insanlar birbirlerine sokulmuş ya da birbirlerinden kopmuştur.

Önce nesep, sonra mezhep var oldu.
Yani insanın kökleri/yapısı/kültür değerleri vardır. Sonradan bir şekilde inanç sistemlerinden birine girmek zorunluluğu/gerekliliği oluşmuştur.

Eğer girilen inanç sistemi İslam ise; gönüllü olsa da zorlayarak olsa da huşu ile, büyük bir özlemle kabul edilmiş sayılır. İki taraf içinde güzel bir çözümdür bu. Dini dayatan/zorlayan devreden çıkar, kendini unutturmuş olur. Dine giren ise o dinde iyi kabul görür, dışlanmaktan, horlanmaktan kurtulacağını düşünür. İşte bu yüzden; fakir, sefil, zorluklar içindeki insan toplulukları yaşadıkları veya geldikleri coğrafyada barınmak için islamlaşıyorlardı.

Zaman zaman fanatikler ağzından baklayı çıkarır; “dönmeler” diye aşağılayarak gündeme getirirse de; birkaç kuşak sonra dinin eşrafı ağır basar ve dönmelik unutturulur gider. Unutulur gider ama sonradan Müslüman olanlar, açık vermemek, aşağılanmamak için, çevreye karşı eskilerden daha iyi dindar olduklarını her fırsatta kanıtlama gayretini gösterir. Özellikle zorunlu sebeplerden dolayı yeni dini seçen ve nesebinin değerlerini atamayan/atmak istemeyenlerde daha yaygındır bu koyu Müslüman olma hastalığı. Demografik çalışmalarıdan derlenmiş çok örnekler olsa da, muhtedileri zora sokmamak için kullanmamak taraftarıyız.
Gene de yurdumuzun güzel insanlarına bulaşmamak için makro düzeyde benzer bir örnekleme yapalım: Suudi/Vahabiler, İran’da/Şia molları ve Emevi ardılı/Sünniler büyük bir rekabet içindedirler. Her biri kendisinin daha iyi Müslüman olduğunu kanıtlamak için alabildiğine keskinleştiler. Büyük olasılıkla da dinin özünü çiğneyip geçtiler. Ortadoğu’daki kargaşanın, geri kalmışlığın, katliamların hazırlayıcısı oldular.

Nesep derken kökeni/budunu/ırkı, mezhep derken de dini/inancı kastettik. Bazı çevrelerce dokunulmaz gibi algılanan bu iki belirleyicinin sınırları pek öyle belli ve kesin değildir.

Bizden örnek verelim. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde fetih çok onurlu bir değerdi. O zamanın anlayışı öyleymiş.
Fetihte; büyümek, gelişmek, ganimet elde etmek için komşuna saldırıyorsun. Yakıp yıkıyorsun, talan ediyorsun, orada yaşayanların dünyasını karartıyorsun. Öldürüyorsun veya tehcir ediyorsun, kimliğini-inancını değiştiriyorsun. Neyi varsa sahipleniyorsun. Özetle oradaki hayatı alt-üst ediyorsun.
Şimdiki insanlık ve ahlak anlayışına ne kadar aykırı, değil mi?

İşte o fetihler sırasında büyük nüfus hareketleri, kimlik ve inanç değiştirmeler yaşanıyordu.
Fethedilen kentin insanlarının bir kısmı oradan uzaklaştırılıyor, yerlerine başka insanlar yerleştiriliyordu. Elbette ki direnmek olanaksızdı. Osmanlı bunu din eksenli yapıyordu. İbadethaneleri camiye/mescide çeviriyor, şehre din görevlilerini dolduruyor, islamlaşmaya hem zorluyor hem de kolaylıklar sağlıyordu. Öyle ki, fethin ardından yetişkin kent nüfusunun dörtte biri gibi büyük bir rakamını din adamları oluşturabiliyordu.
İslam’ı kabul eden herkes başkaca bir koşul gerekmeden kendini kurtarmış oluyordu. Ümmet devletinin tebaası, İslam dininin mümini oluyordu. Din birliği, padişah kulluğu, yenen ile yenileni bir anda eşitliyordu. Halk arasında Müslim ve Gayrı Müslim dışında başka ayıraç kalmıyordu.
Böyle olunca kısa sürede ortak yaşam gelişiyor, evlenmeler, gidip gelmeler yaygınlaşıyordu.
Buradan şu sonuç çıkarılabilir:
Memleketimizde ırkçılık yapmak salaklıktır.

İhtida, Hüda, Muhtedi ve HİDAYET.

İhtida; inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm'a girip müslüman olmayı ifade eder. İhtida eden kişiye muhtedi denir. Muhtedi ihtida ettiği zaman hidayete ermiş olur. Yani doğru yolu bulmuş, Hüda’nın peşine takılmış olur.

“İslam’da zorlama yoktur” söyleminde direnilmesine rağmen İslam büyük oranda zorla kabul ettirilmiştir. Kelime-i şahadet getirene kadar baskı ve her türlü yöntem mubah sayılmış, ama kelime-i şahadet getirdikten sonra bütün kapılar açılmıştır. Elbette koyulan kurallara uymak, istendiği şekilde olmak/yaşamak kaydıyla.

İhtida yani hidayete erme; sadece başka dinden veya dinsizlikten İslam dinine geçen, dini vecibelerden sorumluluk yeterliliğinde olan, yetişkinler için geçerlidir.
Buradan da şu sonuçlar çıkarabiliriz:
1. Son zamanlarda “Hidayete erdim” diyenler var ya aramızda; dinsizlikten, veya başka bir dinden İslam’a geçtiklerini söylediklerinin farkında değiller.
2. Bunu ya salaklıklarından, ya da bizlerin inancıyla alay edecek kadar din simsarı olduklarından yapıyorlar, ya da dinle alay ediyorlar.
3. Dini kendilerine mal edenler var. Din ticareti yapıyorlar. Zorda kalan insanlar da bu güç odaklarına mülaki olarak(yanaşarak) içinde bulundukları yoksulluktan kurtulmaya çalışıyorlar. Maddi veya manevi dünyevi çıkar için hidayete(!) eriyorlar.

*büyükharman*

İbrahim Durmuş
Kayıt Tarihi : 1.12.2012 22:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Lara Açanba
    Lara Açanba

    çok kısa bir zamanda dinler birleşecektir...insanlar anlayacaklardır ki...ilkınsan dan itibaren yeryüzünde başka bir din olmamıştır...sadece İslam yani yedi safha dört teslim...neyi teslim ediyoruz...ruhu...vechi...nefsi...iradeyi...28 basamaktan oluşan bir hidayet ve takva sahibi olma müessesesi...oysa 14 asırda...insanoğlu...her şeyi unuttu...mürşit kavramı kayboldu...hidayet çağındayız...inşallah hep beraber yaşayacağız...şiirlerimiz bunun içindir...sevgilerimle

    Cevap Yaz
  • Lara Açanba
    Lara Açanba

    yazınızı zevkle okudum...hidayet bu dünyada yaşarken ruhun Allah a ulaşmasıdır...amenü olmanın ilk seviyesi...ve elbette hidayet sisteminin seviyesi...ruhun Allah aulaşması ise ...sadece kalpten sıcacık bir dilek ve dua ile olur...gerisini Allah halledecektir...yani o kendine ulaştıracaktır...yeryüzünde başka bir din olmamıştır...Hz İbrahimin ...Hz Musa nın...Hz İsa nın...dini sadece İslam olmuştur...yani teslim dini olmuştur...SON PEYGAMBER Hz Muhammet (s.a.v)yine aynı şekilde...Allaha teslim olmuşlardır...sevgilerimle

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

İbrahim Durmuş