Hicret ve Hicran
Her şey bizi kıskanıyordu bilmiyordun
Gündüz güneş çıkarmadan sen batıyordun
Saklımdaki anılar her gece aklıma düştü
Gülüşün hala düğümlüydü hüzün çıkınında
Renklerin sevdası fırçalarla büyüdü-kabardı
Denizler duruldu limanında gümüş martının
Sızılı felekler, düşmandı beşeri arzulara
Eflatun sözlerini özledi hırçın Karadeniz
Şikayet edemedik şirk kervanı kendini överken
Söyle! niye çekmiştik cefaları en büyüğünden
Ayrılık yazgısına kimse kefen giydiremez
Vebalimi sen çek diye kimse dert yükleyemez
Sensiz edemiyorum düştüm en onulmaz derde
İki şehir, bir nefeslik dinlensin; tam orta yerde
Sezgilerimiz daha cömertti ellerse umarsız
Çağla gözlerimizi kıskanmıştı bir arsız
Yüklerin en acısına talip olmuştu inci
Aşk yıl doğurmuştu kederinden birinci
Dil yarasını sineye çektim, aldırmadım
Adını kumdan kalelerde ben soldurmadım
Artık ayaklarım taşımıyor bu yükü
Oysa çok derindi bu aşkın kökü
Dilekler bile halisti en acı intizara
Bir yürek pişerken yanıyordu Ankara
Hacı bayramda kaç sabah ağladım yaratana
Kocatepe şahittir yüreğimdeki yaslı uçurtmaya
Bir defa daha titretti içimi yüksek yokuşun
Kirpiğimi bile ıslatmıştı deminde bakışın
Kınalı ellerine çizmiştim talihsiz günleri
Suskumu karıştırarak kekik kokularına
Bir yıl, belki bir asırdı zindanlarda hür oldum
Zoraki bayramlara katıldım üveyik göçlerinde
Ankara’da gözlerimi her şeye yumdum
Görmemek için, hürüm diyen esirleri
Alıştım sana nehir, hicret çok erken
Haklıydım biliyorum gitme kal derken
Dur! gitme veya bir kez daha dinle bu şarkıyı
Feryadım duyulmazsa kaldıramam bu yargıyı.
Kayıt Tarihi : 22.2.2010 02:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.