Bütün gözyaşları içeriden akmaz; ama ağlayan insanın yaşlarını göremezsiniz gözlerinde.Nereye bakıp ağlayacağını bilemezsiniz..! Öyle durgun öyle suskundur ki isteseniz her şeyi yapabilir her şeyi yaptırabilirsiniz... Şu var ki asla onlar gibi olamayıp onlar gibi bakamazsınız ufka,üç adım ötesine.Sessiz kalamazsınız,öylece durmalarına, size sormadan yaşayabilmelerine. Hayattan aldıkları her nefes sizi boğmaya başlar.Mantığınız ihtirasın esiri olurken; onlar yüreklerindeki sevgiyle erdemi yansıtırlar.Saflıkları,iyimserlikleri; yoksunluk değil herkesin nasiplenmesi gereken erdemdir.İleriye bakmaktansa yargıyı olabildiğince öne alırsınız... Tanımadığınız o yaşamlar hakkında hükümler vermeye başlarsınız.Yapılmış ve yapılmakta olan aptallıkları hoş görüp; nezaket göstererek tebessümlerini sizden eksik etmemelerini ahmaklık sayarsınız. Farklı oldukları için, güzel konuşamadıkları için en çok da sustukları için! Aslında sahip olmadığınız değerlerle yaşadıkları için... Çünkü insanı tanımak zordur, anlamak: neredeyse imkansız..!
Birinin avuçlarını görmeden hakkında hüküm verilmez; ama bizler yargılarız.
Bükülmez iradenin hükmü; gözü yaşlıyı infaz etmektir..!
Bir satırlık boşluğa sığdırdığı umutlarını buruşturup atarız,yan yana sığmayıp sıkışan acılarını yaşamasına izin vermeden.Bir soluk, bir anlık rahatlıkta... Düşmeden vurulur yüzüne; sen suçlusun..!
İdam edilmelisin... Suçun; susmak, iyimser olmak; fazla iyi, aslında masumiyet; sen fazlasıyla masumsun
en güzel gününde, en mutlu anında infaz edilmelisin...
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla