Fahişe sevdaların onurlu kadınıydı Mina. Beyoğlu'nun arka sokaklarında yaşardı.Eski bir İstanbul gecesinde,sırılsıklam bir yağmurla tanıştık onunla.Yağmura karşı evini açtı bana ve yüreğini.
En az onun kadar kimsesizdim,en fazla onun kadar yalnız insanlar arasında.
Gözlerinde eski şarkıların hüznü ve sardığımız ağır tütünlerin dumanı büyürken,nasıl satıldığını anlattı erken evlendiği kocası tarafından sadece sekiz yüz liraya...
Ve aynı gece nasıl bıçakladığını kocasını.Mutsuzluğuma güvenmişti belki mavi gözleri.Kimsenin bulamadığı bir İstanbul evinde kaçaktı Mina.
Nihavent şarkıları dinlerdik beraber...
Mina bir Rum şarkısı söylerdi sonra,ağlardık.Geceleri kiminle isterse onunla olurdu.
Derler ki Mina'ya sarkıntılık yapanlar birer bıçak yarasıyla dolaşırlar ve sessizce geçerler sokağından.
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm