gidenin mi
kalanın mı
yıkıldığını bilmediğim
pembe yıllardı.
yalnız kalınca
ya gezerdim kitap kitap
kayısı ağaçlarının
ışıl yeşil gölgelerinde
ya da
ceviz kabuğu
yüzdürürdüm
küçümen
sevecen derelerde…
ya
atadan kalma
salıncakla
sallanırken dökülen
dutları
yemeye koyulan telaşlı kuşları
izler
ya da
gidenleri
ve ölenleri
anımsardım
ortaçağ kalıntısı
düşlerimde…
geçim derdim yoktu
büyük düşlerim de
yoktan anlar
yine de ağlardım
yarının dizlerinde.
sonra
anladım ki;
alışmak yaralıyormuş
en çok ayrılanları
ve alışamamak
unutulmak
acıtıyormuş
ya da unutamamak
yoksunlukla büyüyenleri…
gidenden çok
geridekilerin
yıkıldığını öğrendim sonra.
boş hayaller
büyütmeliydi insan
umutlar yeşertmeliydi
kara kuru dünde kalmaktansa.
yalnız
kalınca
ya tırnağımı yiyip
ağladım
ya şaraba
kestim
iflah olmaz
eflatun gecelerde.
ya da
sen çocukken de böyleydin
diyenlere
sövdüm
cansız yüzlerine albümlerde.
Sonra
yeşil ipekten
bir sevgilim oldu
vatan bellediğim.
ardından bıyıklarım
terlemeye başlarken
katlanmayı öğrendim
şiir yazmayı
kendi kendime
konuşmayı bir de.
bir daha
yalnız
kalmadım sonra…
Kayıt Tarihi : 26.1.2014 00:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
şiirde mısra dizilimi Nazım Hikmet'in şiirlerindeki gibidir. 1997 de karalayıp 2012'de noktayı koyduğum bir şiir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!